Bilmiyor olmaktan korkmayın: Bilimsel araştırmada akademik cehaletin önemi…
Virginia Üniversitesinden mikrobiyolog Martin Schwartz, birlikte doktora yaptığı ve sonrasında Harvard Hukuk Fakültesine gitmek üzere okuldan ayrılan eski bir arkadaşıyla gerçekleştirdiği görüşmede, arkadaşına okulu neden bıraktığını sormuştur.
Arkadaşı, Schwartz’a, okula devam etmenin kendisini akademik anlamda çok cahil ve oldukça aptal hissettirdiğini söylemiştir. Okulda bulunduğu her gün kendisini aptal gibi hissettiği birkaç yıllık serüvenin ardından başka bir şey yapmaya karar vermiştir. Onun, tanıdığı en zeki insanlardan biri olduğunu söyleyen Schwartz, arkadaşının bu söyleminden rahatsız olduğunu belirtmiştir.
Schwartz bu sözleri düşünmeye devam etmiş; ertesi gün ise fark etmiştir ki bilim, kendisini de akademik anlamda cahil hissettiriyor. Onun arkadaşından tek farkı sadece bu akademik cehalet hissine artık alışmış olmasıdır. Hatta buna o kadar alışmıştır ki kendini akademik cehaleti hissetmek için yeni fırsatlar aramaya devam etmiştir. Bu his olmadan ne yapacağımı bilemez duruma gelmiştir. Hatta böyle olması gerektiğini düşünmektedir.
Bilim en zeki insanları bile entelektüel açıdan dize getirir. Çünkü bilinmeyeni kendine konu edinen bir faaliyetin doğası böyledir.
Schwartz’ın arkadaşıyla olan diyaloğu bir çalışmaya ilham vermiştir: “The importance of stupidity in scientific research (Bilimsel araştırmada akademik cehaletin önemi.)” 1 Bu makalede Schwartz, akademik olarak cahil hissetmenin sadece normal değil, aynı zamanda bir gereklilik olduğunu da savunmuştur:
“Neredeyse hepimiz için lisede ve üniversitede bilimi sevmemizin nedenlerinden birisi, bu konuda iyi olmamızdır.”
Ancak ne yazık ki bu, bilim insanı adaylarında yanıltıcı bir izlenim bırakıyor. Çünkü çoğu tanınmış bilim insanının da bildiği gibi, bilim test çözmek ya da doğru cevapları bulmakla ilgili değildir! Çoğu öğrencinin lise ve üniversitede yaptığı laboratuvar çalışmaları önceden belirlenmiş bir sonuca ulaşmak üzere yapılandırılmıştır. Bilimsel araştırmalarda ise sonuç hiçbir zaman başlangıçta bilinemez. Araştırmacılar ne olabileceğine dair güçlü bir ipucuna sahip olabilseler de sonucun ne olacağını kesin olarak bilemezler.
Bilim insanı adayları yüksek lisans ve doktora programlarına başladıklarında artık onlar için amaç doğruluğu orada öylece duran bilgiye ulaşmak değil, problem çözmektir. Bu ikisi kesinlikle aynı şey değildir.
Bir araştırma projesi hazırlamak zorunda olduğunuz doktora programı tamamen farklı bir şeydir. Bu kimileyin korkutucu bir görev olabilir. Önemli bulgular sağlayacak soruların nasıl oluşturulacağı; bir deneyin sonuçları kesinlikle ikna edici olacak şekilde nasıl tasarlanıp yorumlanabileceği; zorlukları önceden görüp bunların üstesinden gelmenin yollarının nasıl keşfedileceği ya da bu mümkün olmadığında bunların nasıl çözülebileceği konuları bilimsel araştırmaların özünde yer alır.
Kişisel ufkumuz, örnek aldığımız akademik danışmanlar da dâhil olmak üzere hiç kimsenin sorunun cevabına sahip olmadığını fark ettiğimizde aydınlığa ulaşır. En önemli ders, bilmediğimiz şeylerin kapsamının sadece çok geniş değil, tüm uygulamalar açısından sonsuz olduğudur. Bu farkındalık cesaret kırıcı olmak yerine özgürleştiricidir. Eğer akademik cehaletimiz sonsuzsa yapılabilecek tek şey elimizden geldiğince çalışmaya, mücadeleye ve yolumuza devam etmektir.
Bilimsel araştırmalar tıpkı sayısız başka öğrenciye kazandırdığı gibi Schwartz’a da doktora derecesini kazandırmıştır. Bilim, keşfedilmemiş uçsuz bucaksız bir okyanusa ulaşmak için bir bataklıkta ilerlemeye benzer. Bilim, “mutlak cehaletimizle” yüzleşmemizi içerir. Bu tür bir cehalet, bilinmeyene doğru ilerleme çabalarımızın doğasında var olan varoluşsal bir gerçekliktir. Bilim insanlarının bu cehaleti kabullenmeleri gerekmektedir.
Bilimle ilgili güzel şeylerden biri de bilimin her seferinde yeni bir şeyler öğrendiğimiz sürecin kendisine, zaman zaman yanlış yapmamıza ve kendimizi gayet iyi hissetmemize izin vermesidir. Hiç şüphe yok ki bu, akademik hayatı boyunca doğru cevap vermeye alışmış öğrenciler için zor olabilir. Bunun makul düzeyde özgüvene ve duygusal dayanıklılığa katkı sağladığına şüphe yoktur; ancak bilimsel eğitimin, büyük geçişi kolaylaştırmak için daha fazlasını yapabileceğini düşünmek de mümkündür. Bu da başkalarının bir zamanlar keşfettiklerini öğrenmekten, artık kendi keşiflerinizi yapmaya giden yolun ta kendisidir. Akademik cehalet konusunda ne kadar rahat olursak bilinmeyene o kadar derinlemesine nüfuz ederiz ve büyük keşifler yapma olasılığımız da o kadar artar.
Bütün bunlar bize kaybolmuş hissetmenin doğru yolda olduğumuzun bir işareti olduğunu hatırlatmaktadır.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Martin A. Schwartz (2008). The importance of stupidity in scientific research. J Cell Sci, 121 (11), 1771. https://doi.org/10.1242/jcs.033340