Bilgelik – yaş ilişkisi: Bilge bir insan olabilmek için yaş almak gerekli midir? Genç insanlar da bilgelik sahibi olabilirler mi?
Yaşlı insanların hepsinin feraset sahibi ya da bilge kişi olmadığı ortadadır. Her yaştan insan gibi kimi yaşlı insanlar da düşüncesiz, bencil, hatta düpedüz kötü niyetli veya zalim olabilirler. Öte yandan kırklı, otuzlu ve hatta yirmili yaşlardaki bazı genç insanların feraset sahibi olduğunu ya da bilgece yaşadığını söylemek de mümkündür. Robert Nozick “The Examined Life” adlı kitabında bu konu hakkında şöyle yazmıştır: “Bilgelik yaşlılığa özgü olmak zorunda değildir.”
Bu yazıda “bilgelik” kavramının tanımını yapmaya çalışmayacak, ancak bilgeliğin hem düşünsel hem de uygulamalı yönleri olduğunu öne süren birçok felsefeciye katıldığımı ifade edeceğim. Bu iki yönün birbiriyle sıkı sıkıya bağlı olduğuna inanıyorum. Bilge kişi sadece inançları dolayısıyla değil, aynı zamanda sahip olduğu anlayış, karakteristik özellikler, tercihler ve sergilediği davranışlar itibarıyla da bilgedir. Yani bilgelik ne tek boyutludur ne de salt söylemseldir; belirli hakikatleri kavramayı ve bunları içselleştirmeyi içerir.
Çoğu insan bilge kişinin nasıl biri olduğuna dair genel bir izlenime sahiptir. Bu izlenimden yola çıkarak bilge insanlarla ilişkilendirilen bazı özellikler ön plana çıkar. Örneğin bilge kişiler bilgelikle birlikte doğmazlar; onların bilgelikleri zaman içinde ve genellikle güçlüklerle edinilmiştir. Bu kişiler geniş bakış açısına sahip, açık görüşlü insanlardır. Yani diyebiliriz ki bilge kişiler önemsiz ya da yüzeysel olana odaklanmazlar; kendilerini insan düşüncesinin ya da faaliyetinin sadece bir yönüyle sınırlandırmazlar.
Bilge bir kişi uzun vadeli değerlendirmeler yapabilir ve insan yaşamının anlamıyla değerine ilişkin bir farkındalığa sahiptir. Yalnızca kendi esenliğiyle değil, diğer bütün canlı varlıkların esenliğiyle de ilgilenir. Bilge kişi kendini üretken olmaya ve kendisinden sonra gelecek olanların refahını gözetmeye adamıştır.
Oscar Wilde’ın ağzından, “Bilgelik, birikmiş yaşam deneyimiyle birlikte gelir; ama kimileyin yaş, tek başına ilerler.” de diyebiliriz. Bu bağlamda yaşlanmanın bizi daha bilge kıldığı fikrine kuşkuyla yaklaşmak için çeşitli nedenler vardır. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, bilge olmayan yaşlı insanların varlığını biliriz. Peki bilgelik yaşla birlikte geliyorsa bu durum neden geniş çapta kabul görmüyor? Bunun yerine yaşlılar dünyanın birçok yerinde hor görülüyor; yük olarak, gençlerden iş, para ve ev esirgeyen cimri insanlar olarak kabul ediliyor; açgözlü ve benmerkezci olarak tanımlanıyor; çağdaş kültürden uzak ve onu anlamaktan aciz olarak nitelendiriliyor; ya da çaresiz ve bunamış oldukları fikriyle “huzurevlerinde” yaşamak zorunda bırakılıyorlar.
Bilgeliğin yaşla birlikte geldiği konusundaki şüpheciliğin bir başka nedeni de bu iddianın deneysel olarak test edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Monika Ardelt ve meslektaşları “The Relation Between Age and Three-Dimensional Wisdom” adlı çalışmalarında, bu konuda yapılan başkaca çalışmaları inceleyerek ve kendi araştırmalarından yararlanarak, yaş ve bilgelik hakkındaki iddianın doğruluğunun, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, kısmen “bilgelik” ile neyin kastedildiğine bağlı olduğunu göstermektedir. Bilişsel, düşünsel ve duygusal bilgelik boyutları arasında ayrım yapan araştırmacılar, bilişsel olmayan unsurların yaşlılıkta artış gösterdiğine dair bazı kanıtlar olsa da bilgeliğin bilişsel unsurlarının orta yaştan sonra azaldığını öne sürmektedir. Ayrıca, yaş ve bilgelik arasındaki bağlantının yüksek eğitimli kişiler arasında daha olası olabileceğini öne sürmektedirler. Dolayısıyla, deneysel kanıtların hangi yönlerinin vurgulandığına bağlı olarak bilgelikle yaş arasındaki ilişkiden duyanların iddiaları desteklenebilir.
Dahası, yaşlılıkta bilgelik kazanmanın daha genç yaşlara kıyasla daha da zor olabileceğini düşünmek için de nedenler vardır. Örneğin, çoğu yaşlı insan bedensel sağlıklarında meydana gelen değişikliklerle başa çıkmak zorundadır. Bunlar kronik hastalık, ağrılar, görme ya da duyma yetisinde azalma, kemiklerde zayıflama ya da güç, denge, esneklik ya da dayanıklılık kaybı gibi sorunlardır. Bedensel yetilerin bu şekilde azalması, yaşlı kişi için zorunlu olarak oldukça meşgul edici olabilir ve böylece onu bilgelik edinmekten ve bunu uygulamaktan alıkoyabilir. Yaşlı kişinin tıbbi bakım masrafları, ilaçları ve genel olarak yavaşlayan temposuyla kendi bakımıyla meşgul olabileceği ileri sürülebilir. Buna ek olarak, yaşlılıkta ortaya çıkabilecek olası bilişsel değişikliklerin bilgelik edinimini tehlikeye atabileceği ileri sürülebilir. Bunlar da hafıza kaybı, kelime bulmakta zorlanma, problem çözme yeteneğinin azalması, dikkat ve odaklanma güçlükleri ya da yeni bilgi veya becerileri öğrenememe biçiminde sıralanabilir.
Yaşlı kişiler başka şeylerle de meşgul olabilirler. Birçok yaşlı insan eşi, yetişkin çocukları, torunları ya da arkadaşları gibi başka kişilere bakım vermekle uğraşır. Belki de böylesine yoğun bir çalışma bilgelik edinmeyi engellemektedir. Ve birçok yaşlı insan kendilerini sömürü ve istismardan ya da barınma, gıda, sağlık hizmetleri veya mali durumlarındaki güvensizlikten korumaya odaklanmıştır da diyebiliriz.
Bu argümanlar ikna edici görünse de bunların hepsi için geçerli karşı argümanlar geliştirmek de mümkündür. Tüm yaşlılar bilge olmasa da ve hatta sadece yaşlılar bilge olmasa bile, bilgeliğin yaşla birlikte gelme eğiliminde olduğu ve bilgeliğin bazı yönlerinin yaşlılıkta daha kolay özümsendiği bir gerçektir.
Ayrıca yaşlı insanların bilge olduğuna dair kültürel kabulün sınırlı olması birkaç faktörün sonucu olabilir. “Gelişmiş” dünyada, yaşlı olmak otoriteyi kaybetmek demektir; tabii eğer bir zamanlar otoriteye sahip olduysanız. Çoğunlukla, dış dünyadan sistematik olarak kopmak ya da en azından ücretli işlerden emekli olanlar için artık fikirlerini duyurmak amacıyla çok fazla fırsata sahip olmamak anlamına gelir. Bu otorite kaybı ve fırsat eksikliği nedeniyle yaşlı insanlar edindikleri bilgeliği aktaramıyor olabilirler. Hem yaşlı insanlar konuşmayı başardıklarında, bilgeliklerini aktarma çabasına girdiklerinde dahi duyulmayabilirler. Eğer duyulurlarsa bilgelikleri sıradan görünebilir ya da fark edilmeyebilir. Bu kabul görmeme durumu kısmen yaş ayrımcılığının bir sonucu olabilir. Yaşlı insanların pek bir işe yaramadığını varsayarsanız onların bilgeliğini görmeye veya buna tanık olmaya hazır da olamazsınız.
Bununla birlikte, gelişmiş dünyanın büyük bölümünde yaşlı insanlara gösterilen düşük saygıya rağmen, bazı insanlar yaşın bilgelik getirdiğini düşünmektedir. Kültürümüzdeki “büyüklerin sözünü dinleme” ya da özellikle belirli günlerde yaşlıları ziyaret etme anlayışı bunlara örnek olabilir.
Bu bağlamda “bugün toplumumuzda, yaşlıların beceri ve deneyimlerinden genellikle yararlanılmıyor; bu kişilerin onlarca yıllık yaşamları boyunca kazandıkları kolektif bilgelikleri büyük ölçüde atıl kalıyor; bu durum, ulusumuzun ciddi toplumsal ve çevresel sorunlarının ele alınmasında kullanılabilecek çok değerli insan kaynaklarının talihsiz bir şekilde israf edilmesi biçiminde yorumlanabilir” diyebiliriz.
Daha da önemlisi, gelişmiş dünyada bile bilgeliklerine büyük saygı duyulan insanlar genellikle yaşlıdır. Sadece yirminci ve yirmi birinci yüzyıllarda Albert Einstein, Mahatma Gandhi, Thich Nhat Hanh, Dalai Lama, Desmond Tutu, David Suzuki, Kofi Annan, Ellen Johnson Sirleaf, Margaret Atwood gibi isimler buna örnek gösterilebilir.
Fiziksel, psikolojik ve bilişsel zorluklar bilgelik edinimini daha da zorlaştırsa da insanlar görme kaybı, kanser veya eş kaybı gibi çetin, zorlu ve acı verici deneyimlerden de öğrenebilir, bunlarla birlikte olgunlaşabilir ve bu yolla bilgelik edinebilirler. Benzer şekilde, kendine ve başkalarına bakım vermek çok fazla zaman ve dikkat gerektirse de bu tür deneyimler önemli bilgelik kaynakları olabilir. Bu sorumluluklar her zaman yükümlülük değildir. Ayrımcılık ve saygısızlık da dâhil olmak üzere yaşanan olumsuz deneyimler, başka yollarla elde edilemeyecek kavrayışlara vesile olabilir.
John Kekes, kısaca “Bilgelik” başlığını taşıyan makalesinde şöyle yazıyor:
“Bilgelikte gelişme ve özyönelim el ele gider. Bunlar bir ömür boyu sürecek görevlerdir; dolayısıyla bilgelik ve yaşlılık arasında bir bağlantı vardır. Kişi yaşlı ve budala olabilir, ancak bilge bir adamın yaşlı olması muhtemeldir; çünkü böyle bir gelişim zaman gerektirir.”
Kekes bence haklı. İnsan yaşamının genel yapısı ve gelişiminde, yaşlandıkça bilgelik edinmenin daha olası hâle geleceğini beklemek için nedenler vardır. Gelişmiş dünyadaki insanların izlediği yolu düşünelim. Bu kişilerin yaşam evreleri arasındaki ayrım çizgisi esnek olsa da genellikle yaşamın ilk on beş ya da yirmi yılında gençler fiziksel yeterlilik kazanma, dil öğrenme, oyun oynama, kimlik oluşturma, ilişki geliştirme ve olgunlaşmanın yanı sıra beceri, genel bilgi, sosyal kalıplar ve kültür edinme ve belki de hayatlarını nasıl kazanacakları ile meşgul olurlar. Erken ve orta yetişkinliğin sonraki otuz veya kırk yılı daha fazla öğrenme, çalışma, romantik, cinsel ve aşk ilişkilerine girme, sosyalleşme, boş zaman değerlendirme, genellikle çocuklar da dâhil olmak üzere kendine ve ailesine bakma ve topluma katılımla geçer.
Bilgeliği yaratan sadece yaşlanmak ya da olgunlaşmak değildir. Bilgeliği yaratan şey, bir ömür boyunca yaşam evrelerinde deneyimlerin, seçimlerin, alınan kararların, yapılan hataların, gözlenen acıların, düşüncelerin, konuşmaların, eylemlerin ve benzerlerinin biriktirilmesi ve bunların önemini özümsemeye açık olma isteğinin yanı sıra bunların getirdiği anlamları işleme, değerlendirme ve bütünleştirmedir. Bilgelik üretebilecek deneyimler sadece edilgen vakalar değildir. Nozick’in ifade ettiği gibi, “bir kişi bilge olmak için yalnızca bilgi ve kavrayışa sahip olmakla kalmamalı, aynı zamanda bunu kullanmalı ve yaşamalıdır.”
Yaşlılık, Schacter-Shalomi’nin deyimiyle, bir yaşamın meyvesi olan bilgeliği “hasat etmek” için bir fırsattır. Birçok insan için yaşlılıkta daha fazla özgürlük ve zaman olması, insanların düşünmelerine, hatırlamalarına, değerlendirmelerine ve yaşamlarını gözden geçirmelerine olanak tanır. Dahası, yaşlılık bilgeliğe giden ek yollar da sunabilir. Ücretli çalışmaya devam etmek veya gönüllü işlerde çalışmak; kişinin daha boş zamanlarını eşine, arkadaşlarına, çocuklarına, torunlarına, akrabalarına ayırması; gençlere danışmanlık yapmak; yakın veya uzak yerlere seyahat etmek; formel veya informel olarak öğrenmeye devam etmek bu yollardan bazılarıdır. Dolayısıyla, insan yaşamının yapısı ve kalıpları nedeniyle, bilgeliğin yaşlılıkta edinilmesi daha olasıdır ve daha erken edinilmesi ise daha zordur.
Özellikle deneyimlerden öğrenme konusunda becerikli olan daha genç bir kişi de bilgelik kazanamaz mı? Neden olmasın. Ne de olsa Buddha’nın otuz beş yaşında aydınlanmaya eriştiğini kabul ediyoruz. Marcel Proust “Kayıp Zamanın İzinde” kitabında şöyle söyler:
“Bilgelik bize verilmez; hiç kimsenin bizim yerimize yapamayacağı veya bizi esirgeyemeyeceği bir çölde yapılan yolculuktan sonra onu kendimiz keşfederiz; çünkü bilgeliğimiz, nihayetinde dünyayı algılayacağımız bakış açısından ibarettir.”
Birçok, belki de çoğu yaşlı insan bu yolculuğu yapmış ve çölden geçmiştir. Oldukça sıra dışı durumlar dışında, genç insanlar bunu yapmamıştır. İşte bu yüzden bilgelik yaşla birlikte gelir demek doğru olabilir.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım