Felsefe hakkında her şey…

Bildiğiniz şeyin doğru olduğundan nasıl emin olabilirsiniz? İşte bu epistemolojinin konusudur.

01.10.2024
Bildiğiniz şeyin doğru olduğundan nasıl emin olabilirsiniz? İşte bu epistemolojinin konusudur.

Yarın havanın nasıl olacağını, evrenin kaç yaşında olduğunu, rasyonel düşünüp düşünmediğinizi nasıl biliyorsunuz? Bunlara benzer “Nasıl biliyorsunuz?” türünden sorular, felsefenin bilgi ve düşüncenin doğasını anlamakla ilgilenen alanı olan epistemolojinin işidir.

Epistemoloji, ister “Dünya ısınıyor.” gibi olgusal bir mesele olsun, ister “İnsanlar sadece belirli amaçlar için araç olarak görülmemelidir.” gibi bir değer sorunu olsun, bir şeyin “böyle bir şey” olduğunu nasıl bildiğimizi anlamakla ilgilenir.

Epistemoloji sadece bir şeyleri keşfetmek için ne yapmamız gerektiğine dair sorular sormaz; bu bir dereceye kadar tüm disiplinlerin görevidir. Örneğin bilim, tarih ve antropolojinin her birinin bir şeyleri ortaya çıkarmak için kendi yöntemleri vardır. Epistemolojinin görevi bu yöntemlerin kendilerini inceleme nesnesi hâline getirmektir. Epistemoloji, sorgulama yöntemlerinin rasyonel çabalar olarak nasıl görülebileceğini anlamayı amaçlar.

Dolayısıyla epistemoloji, bilgiye ilişkin iddiaların gerekçelendirilmesiyle ilgilenir.

Epistemolojiye duyulan ihtiyaç

Çalıştığımız alan ne olursa olsun, bazı insanlar dünya hakkındaki kanaatlerin doğrudan akıl yürütme yoluyla mekanik bir şekilde oluştuğunu ya da dünyanın açık ve belirgin biçimde algılanması sonucunda bütünüyle biçimlenmiş olarak ortaya çıktığını düşünür.

Ancak bir şeyleri bilme işi bu kadar basit olsaydı, birbirimize nasıl davranacağımız, çevreye ne kadar değer vereceğimiz ve bir toplumda devletin en uygun rolünün ne olacağı gibi şu anda hemfikir olmadığımız pek çok konuda hepimiz mutabık olurduk.

Böyle bir anlaşmaya varamamış olmamız, bu kanaat oluşturma modelinde bir sorun olduğu anlamına gelir.

Bireysel olarak kendimizi açık düşünenler olarak görme ve bizimle aynı fikirde olmayanları yanlış yönlendirilmiş olarak değerlendirme eğiliminde olmamız ilgi çekicidir. Dünya hakkında sahip olduğumuz izlenimlerin bize bozulmadan ve süzgeçten geçirilmeden geldiğini; her şeyi gerçekte olduğu gibi görme kapasitesine sahip olduğumuzu ve başkalarının algılarının bulanık olduğunu düşünürüz.

Sonuç olarak, işimizin aslında yanılıyor olabileceğimiz olasılığına izin veren rasyonel bir diyaloğa girmek yerine, diğer insanların düşüncelerinde nerede yanlış yaptıklarına işaret etmek olduğunu düşünebiliriz.

Ancak felsefe, psikoloji ve bilişsel bilimden aldığımız dersler bize bunun aksini öğretmektedir. Akıl yürütmemizi şekillendiren ve yönlendiren karmaşık, organik süreçler aslında o kadar da kusursuz değildir.

Sadece şaşırtıcı derecede karmaşık bir dizi bilişsel ön yargı ve eğilimin pençesinde olmakla kalmıyoruz, aynı zamanda bunların düşünme ve karar verme sürecimizdeki rollerinden de genellikle habersiziz.

Bu cehaleti kendi epistemik üstünlüğümüze olan inancımızla birleştirdiğimizde sorunun büyüklüğünü görmeye başlayabiliriz. Alternatif görüşlerin yarattığı sürtüşmenin üstesinden gelmek için “sağduyuya” başvurmak yeterli olmayacaktır.

Bu nedenle, kendi düşüncelerimizi, rasyonellik modellerimizi ve neyin iyi bir neden olduğuna dair kendi anlayışımızı sorgulamanın sistematik bir yoluna ihtiyacımız var. Bu, kamusal alanda ortaya atılan iddiaların değerini belirlemek için daha nesnel bir standart olarak kullanılabilir. Bu tam da epistemolojinin işidir.

Epistemoloji ve eleştirel düşünce

Eleştirel düşünmeyi anlamanın en açık yollarından biri uygulamalı epistemolojidir. Mantıksal çıkarımın doğası, neden bir akıl yürütme biçimini diğerine tercih etmemiz gerektiği ve kanıtın doğasını ve karar vermeye katkısını nasıl anladığımız gibi konuların hepsi kesinlikle epistemik endişelerdir.

Amerikalı felsefeci Harvey Siegel, bu soruların ve benzerlerinin eleştirel düşünmeye yönelik bir eğitim için elzem olduğuna işaret etmektedir.

“Gerekçeleri hangi kriterlere göre değerlendiriyoruz? Bu ölçütlerin kendileri nasıl ölçülüyor? Bir inanç ya da eylemin gerekçelendirilebilmesi için gereken şey nedir? Gerekçelendirme ve hakikat arasındaki ilişki nedir? […] bu epistemolojik hususlar eleştirel düşünmenin yeterli bir şekilde anlaşılması için temeldir ve temel eleştirel düşünme derslerinde açıkça ele alınmalıdır.”

Eleştirel düşünme, sorgulama yöntemlerini analiz etmek ve değerlendirmek ve sonuçta ortaya çıkan iddiaların güvenilirliğini belirlemekle ilgili olduğu ölçüde, epistemik bir çabadır.

Rasyonel iknanın doğasına ilişkin daha derin konularla ilgilenmek, uzmanlık bilgisi olmadan da iddialar hakkında yargıda bulunmamıza yardımcı olabilir. Örneğin, epistemoloji “kanıt”, teori, “kanun” ve hipotez gibi genel olarak halk ve hatta bazı bilim insanları tarafından yeterince anlaşılmayan kavramların açıklığa kavuşturulmasına yardımcı olabilir.

Bu şekilde epistemoloji, bilimin güvenilirliği konusunda hüküm vermeye değil, bilimin güçlü yönlerini ve sınırlarını daha iyi anlamaya ve dolayısıyla bilimsel bilgiyi daha erişilebilir kılmaya hizmet eder.

Epistemoloji ve kamu yararı

Avrupa’da 17. yüzyılda başlayan Aydınlanma hareketinin kalıcı miraslarından biri de kamusal akla duyulan inançtır. Bu, kendi görüşünüzü belirtmenin yeterli olmadığı, başkalarının da neden sizinle aynı görüşte olması gerektiğine dair rasyonel bir gerekçe sunmanız fikridir. Başka bir deyişle, bir argüman üretmek ve bunu savunmaktır.

Bu durum, hepimizin oluşturulmasında söz sahibi olabileceği epistemolojik kriterler kullanarak iddiaları değerlendirmek için nesnel bir yöntem sağlar veya en azından bunu mümkün kılar.

Birbirimizin düşüncelerini sınamamız ve epistemik güvenilirlik standartlarına ortaklaşa ulaşmamız, gerekçelendirme sanatını bireysel zihinlerin sınırlamalarının ötesine taşır ve onu yansıtıcı ve etkili sorgulama topluluklarının kolektif bilgeliğine dayandırır.

Bir kişinin inancının samimiyeti, ifade edilme sıklığı ya da düzeyi veya “bana inanın” teminatı kendi başlarına rasyonel olarak ikna edici olmamalıdır.

Eğer belirli bir iddia herkesçe kabul edilen epistemolojik kriterleri karşılamıyorsa o zaman inancı askıya almak şüpheciliğin gereğidir. Ve ona teslim olmak da ahmaklığın…

Zayıf fikirler üzerine…

Zayıf muhakemeye karşı korunmaya yardımcı olacak, sadece Aydınlanma’dan değil aynı zamanda felsefi sorgulamanın uzun tarihinden de beslenen bir yol vardır. Bu nedenle, bir dahaki sefere birinden tartışmalı bir iddia duyduğunuzda, bu iddianın tarafsız veya ilgisiz bir kişiye sunulması durumunda nasıl gerekçelendirilebileceğini düşünün:

İddiayı desteklemek için gösterilebilecek gerekçeleri belirleyin

İddiaya ve ilgili akıl yürütmeye ilişkin analizinizin, değerlendirmenizin ve gerekçelendirmenizin başka birisinin entelektüel katkısına değecek standartta olup olmadığını açıklayın.

Bunları mümkün olduğunca açık ve tarafsız bir şekilde not edin.

Başka bir deyişle, kamusal muhakeme taahhüdünde bulunun. Ve başkalarından da bunu yapmalarını, duygusal ifadelerden ve taraflı çerçevelerden sıyrılmalarını talep edin.

Eğer siz ya da onlar kesin ve tutarlı bir muhakeme zinciri sunamıyorsanız ya da nedenler açık ön yargılarla gölgelenmişse veya hayal kırıklığı içinde pes ediyorsanız bu başka faktörlerin devrede olduğuna dair oldukça belirgin bir işarettir.

Rasyonel oyun alanına giriş için geçerli bilet, belirli bir sonuçtan ziyade bu epistemik sürece olan bağlılıktır.

Siyasi retoriğin mantıksızlıkla örüldüğü, bilginin dünyayı anlamanın bir aracı olmaktan çok arzulanan düşüncenin önünde durduğunda kenara itilebilecek bir engel olarak görüldüğü ve otoriter liderlerin giderek daha büyük kalabalıkları peşinden sürüklediği bir dönemde, epistemolojinin önem arz etmesi gerekiyor.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Peter Ellerton’ın “How do you know that what you know is true? That’s epistemology” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...