Aşkın “büyüsü” evrimsel bir uyum sağlama aracı mıdır? Evrimsel psikoloji bu uhrevi duyguları açıklayabilir…
İçinde bulunduğumuz bilim çağında pek çok insan doğaüstü güçleri hüsnükuruntudan kaynaklanan yanılsamalar olarak görmektedir. 1 Ancak aşk, insanlığın rasyonaliteye yönelişinin karşısında güçlü bir istisna olmaya devam etmektedir.
İnsanlar romantik aşkın kişinin kaderine kozmik olarak bağlı bir güç olarak sunulduğunu görmeye alışkındır. Bu, âşık olmuş ve eşleşmelerinin “olması gerektiği gibi” olduğunu düşünen herkesle ilişkilendirilebilir bir fikirdir. Yapılan araştırmalar, kadersel aşk ve ruh eşi gibi büyülü düşüncelerin çok yaygın olduğunu ve derinden hissedildiğini göstermektedir. 2
İnsanların neden böyle düşündükleri, hissettikleri ve davrandıklarıyla ilgilenen araştırmacılar, temel bir soruya yönelmişlerdir: Aşk neden büyülü bir duygudur? Bu soruyu yanıtlamanın, âşık insanları uzun zamandır rahatsız eden ikilemlere biraz ışık tutabileceğini umuyoruz. Mutluluk kadar aşkın da bir parçası olan karmaşaya rağmen, kalbinizin sizi mutluluğa götüreceğine körü körüne inanmalı mısınız? Yoksa bunun yerine aşk hakkında büyülü düşünceler taşıma eğilimine şüpheyle yaklaşmalı, tatmin edici bir ilişki arayışında rasyonel olmaya mı çalışmalısınız?
Aşk nedir ve benden ne istemektedir?
Şairlerin icadı olmaktan çok uzak olan romantik aşk, binlerce yıldır insan doğasının bir parçasıdır. Mezopotamya’da 4.000 yıl önce yazılan aşk mektupları bugün yazılanlara oldukça benzemektedir ve kültürler romantik aşka ilişkin hikâyeleri ve beklentileri bakımından farklılık gösterse de bu olgu neredeyse evrensel görünmektedir. 3 Dahası, söylediğimiz gibi, araştırmalar, kadersel aşk ve ruh eşi gibi büyülü kavramların çok yaygın olduğunu ve bunların çok derinden paylaşıldığını göstermektedir.
Peki aşk neden insan zihninin bir parçasıdır? Araştırmalar bu soruyu evrimsel psikoloji merceğinden bakmıştır.
Evrimsel psikoloji, insanların geçmişte de bugün düşündükleri ve davrandıkları şekilde düşündükleri ve davrandıkları fikrine odaklanır; çünkü yüz binlerce yıl boyunca, bu şekilde düşünmelerini ve davranmalarını sağlayan özelliklere sahip atalarımızın hayatta kalma ve üreme olasılığı daha yüksekti ve bu yararlı veya “uyarlanabilir” özellikleri bir sonraki nesle aktardılar. Bu süreç boyunca insan zihni, besleyici değeri yüksek gıdalar 4 ve sağlıklı nesiller yetiştirebilecek potansiyel eşler gibi hayatta kalmaya ve üremeye katkıda bulunan şeylere öncelik verecek şekilde evrimleşmiştir. 5
Âşık olmanın baş döndürücü hissi ve bir ilişkinin “olması gerektiği olduğu” yönündeki mantıksız inanç atalarımızın hayatta kalmasına ya da üremesine nasıl yardımcı olmuş olabilir? Bir açıklamaya göre, aşkın tarihi amacının anahtarı bir bakıma kira sözleşmeleri gibidir. 6
İnsanlar kiraladıkları evler için yıllarca sürecek kira sözleşmelerini kabul ederler. Sonuçta, kiracı yakında daha iyi bir ev bulabilir ve ev sahibi de daha iyi bir kiracı bulabilir öyle değil mi?
Cevap şu ki kusursuz evi ya da kiracıyı aramak o kadar can sıkıcı ve masraflı bir süreçtir ki her iki taraf da kusurlu ama yeterli bir kira sözleşmesine uzun vadeli bir yatırım yapmayı daha iyi görür. İmzalanan kira sözleşmesi, diğer seçeneklerin cazibesinin bu yararlı anlaşmayı bozmasını engelleyen önemli bir bağ sağlar.
İnsanlar eş seçimi söz konusu olduğunda neredeyse aynı bağlılık sorunuyla karşı karşıya kalırlar. İnsanlar muhtemelen en azından birlikte çocuk yetiştirmeye yetecek kadar uzun süren tek eşli ilişkileri tercih edecek şekilde evrimleşmiştir. 7 Bu bağlılığın büyüklüğü göz önüne alındığında, mümkün olan en iyi partneri bularak doğru olanı yapmak için yeterince sebep vardır.
Ancak, ideal bir partner aramak yoğun kaynak gerektirir ve oldukça zor bir süreçtir; yani flört etmek, berbat bir şeydir. Bağlılık sorununu çözmek ve genlerinizi başarılı bir şekilde aktarmak için, sonsuza kadar kusursuzluğu kovalamak yerine, yeterince iyi bir partnere bağlanmak genellikle daha iyidir. 8 Dolayısıyla evrim, aşkı biyolojik bir kira sözleşmesi olarak yaratmış, hem bağlılık sorununu çözmüş hem de bu çözüm için “baş döndürücü bir ödül” olan aşkı sağlamış olabilir. 9
Aşk öncelikle cinsel üremeyi desteklediği için evrimleşmiş olsa da elbette eş cinsel, aseksüel ve cinsel olarak üremeyi düşünmeyen diğer insanlar için de yaşamın bir parçasıdır. 10 Eş cinsel çekiciliğin evrimini inceleyen araştırmacılar, romantik ilişkilerin cinsel üreme olmadan da adaptif avantajlar sağlayabileceğini savunmuşlardır. Daha da önemlisi, çeşitlilik, evrimin motorudur; tam anlamıyla evrimsel bir perspektiften bakıldığında, tek bir “normal” veya “ideal” varoluş biçimi yoktur.
Aşk birkaç şekilde bağlılığın sağlanmasına yardımcı olur.
İlk olarak, diğer potansiyel eşlerin renksiz görünmesine neden olur; tatmin edici ilişkiler yaşayan insanlar, diğer iyi görünümlü insanları daha az çekici bulurlar. Bu algısal değişim, kişinin partnerinin kıyaslandığında daha çekici görünmesini sağlar ve partnerleri olan kişileri diğer romantik seçenekleri takip etmekten uzaklaştırır. 11
İkinci olarak, aşk, ilişkinizi tehdit edebilecek kişilere karşı tetikte olmayı ve savunmaya geçmeyi sağlayan bir “eş koruma” adaptasyonu olan kıskançlığa neden olur. Kıskançlık en uç noktasında korkunç sonuçları olan bir yük olsa da evrimsel psikologlar bunun sadakatsizliği ve başkalarının partnerinizi çalma girişimlerini önlemeye yardımcı olabileceğini savunuyor. 12
Ve son olarak, insanların aşk hakkında anlattıkları doğaüstü “olması gereken” hikâyeler, ilişkilerinin değerine olan güvenlerini artırabilir.
Yapılan çalışmalar, fanteziye dayalı olmasına rağmen büyülü aşk düşüncesinin nasıl uyarlanabilir olabileceğini ortaya koymuştur. 13 Bir kira sözleşmesinin aksine, duygular genellikle çalkantılı ve öngörülemezdir. İlişkinizin sihirli bir şekilde “olması gerektiği gibi” olduğunu öne süren bir anlatıya inanmak, sadece bir bağlantı hissinden daha fazlası olarak, uzun süre birlikte kalmak için tutarlı bir neden sağlayabilir.
Kaderdeki aşka dair büyülü bir inanç neredeyse kesinlikle nesnel olarak yanlış olsa da iyi bir partnere uzun vadeli bir bağlılığı pekiştirmeye yardımcı oluyorsa adaptif bir amacı yerine getirir ve bu nedenle “son derece rasyonel” olarak kabul edilebilir. Sinirbilimci Karl Deisseroth bu bağlamda aşkı şöyle tanımlar:
“Aşk kendi varlığı sayesinde anlamlı hâle gelen mantıksız bir bağdır.” 14
Yani büyülü aşk mantıklı olmasa bile, aşkın büyülü hissettirmesi mantıklıdır. Araştırmayı incelediğimizde, aşkın büyüsünün insanların genlerini başarılı bir şekilde aktarmak için gereken muazzam bağlılığı göstermelerine yardımcı olduğunu görebiliriz.
Aşkın büyüsünün mutluluğa ya da hatta doğru bir gerçeklik algısına yol açmaktan ziyade, evrimin genlerinizi gelecek nesillere aktarmak gibi apaçık pratik bir amacını yerine getirmek için var olduğu bilgisi ne işimize yarayacak? Bu durumda biyolojik bir zorunluluğun peşinde koşarken anlam bulacağınıza körü körüne inanarak “kalbinizin sesini dinleyin” diye verilen öğüdü elbette olumlayabiliriz. Bu klişede yine de bir gerçeklik payı vardır. Sanki bu büyülü aşk düşüncesine karşı çıkmadan hayatın en büyük armağanlarından birini kucaklamak da iyi bir tercih olabilir…
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Eugene Subbotsky (2014), The Belief in Magic in the Age of Science. SAGE Open, 4 (1), s. -, https://doi.org/10.1177/2158244014521433
- https://osf.io/t8pvu/wiki/home/
- Karandashev, V. (2015), A Cultural Perspective on Romantic Love. Online Readings in Psychology and Culture, 5 (4), s. -, https://doi.org/10.9707/2307-0919.1135
- Leann L. Birch (1999), DEVELOPMENT OF FOOD PREFERENCES. Annual Review of Nutrition, 19 (-), s. 41-62, https://doi.org/10.1146/annurev.nutr.19.1.41
- David M. Buss ve David P. Schmitt (2018), Mate Preferences and Their Behavioral Manifestations. Annual Review of Psychology, 70 (-), s. 77-110, https://doi.org/10.1146/annurev-psych-010418-103408
- Frank, R. H. (1988), Passions within reason: The strategic role of the emotions. W W Norton & Co., – (-), s. -, https://psycnet.apa.org/record/1988-98770-000
- Ryan Schacht ve Adrian V. Bell (2016), The evolution of monogamy in response to partner scarcity. Scientific Reports, 6 (-), 32472, https://doi.org/10.1038/srep32472
- Garth J. O. Fletcher, Jeffry A. Simpson ve Nickola C. Overall (2015), Pair-Bonding, Romantic Love, and Evolution: The Curious Case of Homo sapiens. Perspectives on Psychological Science, 10 (1), 20-36, https://doi.org/10.1177/1745691614561683
- David M. Buss (2018), Chapter 3 – The Evolution of Love in Humans. The New Psychology of Love, – (-), 42-63, https://doi.org/10.1177/1745691614561683
- R. C. Kirkpatrick (2000), The Evolution of Human Homosexual Behavior1. Current Anthropology, 41 (3), 385–413, https://doi.org/10.1086/300145
- Shana Cole, Yaacov Trope ve Emily Balcetis (2016), In the Eye of the Betrothed: Perceptual Downgrading of Attractive Alternative Romantic Partners. Personality and Social Psychology Bulletin, 42 (7), 879–892, https://doi.org/10.1177/0146167216646546
- David M. Bussa ve Martie Haseltonb (2005), The evolution of jealousy. Personality and Social Psychology Bulletin, 9 (11), 506-507, https://doi.org/10.1016/j.tics.2005.09.006
- Carol Nemeroff ve Paul Rozin (2000), 1 – The Makings of the Magical Mind: The Nature and Function of Sympathetic Magical Thinking. Imagining the Impossible, 1 (34), -, https://doi.org/10.1017/CBO9780511571381.002
- Douglas T. Kenrick, Vladas Griskevicius, Jill M. Sundie, Norman P. Li, Yexin Jessica Li ve Steven L. Neuberg (2009), Deep Rationality: The Evolutionary Economics of Decision Making. Social Cognition, 27 (5), 764–785, https://doi.org/10.1521/soco.2009.27.5.764