Slavoj Zizek (Jizek) Kimdir?
(Okunuşu: Slavoy Jijek)
(d. 21 Mart 1949 Ljubljana, Slovenya)
Sloven Marksist sosyolog, filozof ve kültür eleştirmeni.
Ljubljana, Slovenya'da (o tarihte Yugoslavya'nın bir parçasıydı) doğdu.
Felsefe doktorasını Ljubljana'da aldı ve Paris Üniversitesi'nde
Psikanaliz eğitimi gördü. Batı ülkeleri tarafından saygı görmesinden
ötürü sosyalist Yugoslavya'da fazla baskıya maruz kalmadığını
belirtmektedir. 1990 yılında Slovenya Cumhuriyeti Başkanlığı için
Slovenya Liberal Demokrat Partisi'nin adayıydı.
Žižek popüler kültürün yeniden okunmasında Jacques Lacan'ın
çalışmalarını kullanmasıyla ünlüdür. Şu konuları da içeren sayısız
konuda yazmaktadır; ideoloji, köktendincilik, hoşgörü, politik doğruluk,
küreselleşme, öznellik, insan hakları, Lenin, mit, internet,
postmodernizm, çok kültürlülük, post-marksizm, David Lynch ve Alfred
Hitchcock. Düşünürün sevdiği ve önerdiği filmler Hero'dan Korkunç Ivan'a
kadar çeşitlilik göstermektedir. Çağdaş felsefenin görmezden
gelinemeyecek önemli bir ismidir.
Žižek Sosyoloji Enstitüsü, Ljubljana Üniversitesi, Slovenya'da uzman
araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda, burada sıralanan
üniversitelerin yanı sıra başka üniversitelerde de misafir profesör
olarak ders vermektedir: The University of Chicago, Columbia, London
Consortium, Princeton, The New School, The European Graduate School, The
University of Minnesota, The University of California, Irvine and The
University of Michigan. Bugünlerde Birkbeck Institute for the Humanities
Birkbeck, Londra Universitesi'nde uluslararası yönetici olarak
çalışmaktadır.
Žižek 2004 yılında 26 yaşındaki Arjantinli model Analia Hounie ile
ikinci evliliğini yaptı, daha önce Renata Salecl ile evliydi.
Žižek mesleğinin başlangıcında 1970'lerin Yugoslavya'sının politik
ortamında engellendi. 1975'te master tezinin siyasi açıdan şüpheli
görülmesinden sonra Ljubljana Üniversitesi'nde bir yer sahibi olması
önlendi. Takip eden yıllarda Yugoslavya Ordusu'nda görev aldı ve sonunda
Jacques Lacan'ın psikonalitik teorisine dönük kuramsal odaklanmaları
olan bir grup Slovenyalı bilgin ile yakınlaştı.
Žižek'in büyük bir sosyal kuramcı olarak uluslararası tanınması 1989'da
İngilizce basılan ilk kitabı The Sublime Object of Ideology'ye kadar
sürdü. Žižek'in en dünya çapında en çok tartışılan kitabı The Ticklish
Subject (1999), onu açıkça dekonstrüksiyonizmcilerin, Heideggercilerin,
Habermascıların, bilişsel işlemlerle uğraşan bilimadamlarının,
feministlerin ve Žižek'in New Age "obskürantizmciler" olarak
tanımladıklarının karşısına koyar.
Žižek'in çalışma ve düşünceleri belirlemedeki sorunlardan birisi onun
kuramsal konumunu çok sık olarak kitapları arasında, hatta bazen aynı
kitabın farklı sayfalarında değiştirmesidir (mesela, Lacan'ın yapısalcı
mı yoksa post-yapısalcı mı olduğu konusunda). Bu nedenle onu eleştiren
bazı kişiler, onu tutarsızlık ve entelektüel düzey eksikliği ile
suçlamaktadır. Ne var ki Ian Parker herhangi bir "Žižekyen" felsefe
sistemi bulunmadığını öne sürmektedir çünkü Žižek, bütün tutarsızlığıyla
beraber, bize, bizim bir tek yazardan neyi almak ve onda neye inanmak
istediğimiz konusunda daha derinlemesine düşünmemiz konusunda yardımcı
olmaya çalışıyor.(Parker, 2004) Aslında, Žižek'in kendisi, bir
felsefecinin tavrının, bizim kendi ideolojik ön kabullerimizi sorgulamak
yerine bize dünyayı anlatan Büyük Öteki gibi davranmak olmaması
gerektiğini tartışarak, Jacques Lacan'ın kendi kuramlarını sürekli
yenilemesini savunmaktadır. Žižek için felsefeci, soruları yanıtlamaya
çalışan birisinden daha çok, eleştiren birisidir.
En son olarak Žižek Abercrombie & Fitch için hazırlanan bir katalogda
yer alan Bruce Weber'in fotoğraflarına eşlik edecek bir metin yazdı.
Büyük bir entelektüelin reklam metni yazmasının uygun olup olmadığı
sorulduğunda, Žižek Boston Globe'a şunları söyledi: "Eğer para kazanmak
için bu tür işler yapmak veya tam zamanlı çalışan Amerikalı bir
akademisyen olarak imtiyazlı bir yer kapmak için kıç öpmek zorunda
kalmak arasında bir seçim yapmam istenseydi böyle yerlerde yazı yazmayı
seçmekten zevk alırdım!"
Kendisine dönük ters ifadelerden utanmayan ateşli ve renkli bir öğretim
üyesi olarak kabul edilmektedir. Üç bölümden oluşan 'The Pervert's Guide
to Cinema' belgeseli İngiltere kanalı More4'da Temmuz 2006'da
yayınlandı.
Žižek'in ideolojisi şahsına özgü bir materyalizmdir. Diyalektik
materyalizm geleneği içinde kuram oluştururken, düşüncenin varolan
sistemleri içerisindeki devamsızlıkları ve çelişkilerine vurgu yaparak,
ontoloji ve epistemolojinin çağdaş kuramlarıyla bağlantılar kurar.
Deleuze ve Alain Badiou gibi, Žižek hem bilincin materyalist temeline
hem de düşüncenin 'özerklik ve yararlılığına' sahip çıkan bir kuram dile
getirir.
Žižek'in son kitabı, The Parallax View, şimdiye kadarki en derin
ontolojik yorumlama çalışmasıdır. Žižek ontolojinin farklı yüzlerinin
idealist ve materyalist anlamlandırmalar açısından karşılaştırmalarını
yapmaktadır. İdealizm ve materyalizm arasında bu anlamdaki
karşılaştırmalardan biri, idealizmin 'her şey'i kuramsallaştırdığına
dair iddia edilen yeteneği ile materyalizmin görünüşte 'her şey'in
gerçekte 'her şey olmayan' olduğu şeklindeki anlamlandırmasının arasında
Lacancı terimlerle ifade edilir.
Žižek’in idealizm ve materyalizm arasında karşılaştırma yapma tutkusu
onun kendi çalışmasını paradoksal terimler içerecek şekilde
tanımlamasına neden olur: “Materyalist Teoloji”. Teolojisi, materyalizmi
gibi kendine özgüdür. Žižek, gerçekte gerçekliğin temelde açık olduğunu
ve materyalist “minicik bir fark” olduğunu ileri sürer, ontolojik
açıdan, bir indirgemeci fiziksel işlemi tanımlaması ile bir insanın
varoluş deneyimi arasında gerçeklikte görünen fark insan hayatının
gerçeği ve ontolojinin kuramsallaştırmaya çalışması gereken en önemli
alandır. Tüm insancıl Hristiyan teolojisi ile denkleştirdiği bu alan
radikal bir şüphe üstüne oturtulmuştur. Žižek, olumsuz ve sınırlandırıcı
"düşünen şey" ifadesi ile farkı Freudçu ölüm içgüdüsü (tanatos) ile
denkleştirir. Biyolojik psikoloji bir gün bir insanın beyninin tam bir
modelini yapabilecek olsa da, hâlâ geride açıklanamayan bir şey kalmış
olacak, ve bu şey doğrudan Freudçu ölüm içgüdüsü ile ilişkili olacak.
Žižek'e göre bu rolü üstlenenin, zevk ilkesi değil de ölüm içgüdüsü
olduğunu belirtmek önemli. Temsil edilemeyen bütünlük üzerinde
kırılmalar ve kararlar öneren bilincin olumsuz yüzü vurgulanır. Žižek
bilincin opak olduğu gerçeğine işaret eder. Bilincin temel
özelliklerinden biri, bir şeyin gerçekten bilinçli mi yoksa sadece bir
taklit mi olduğunu asla bilemeycek olmanızdır. Žižek Lacan'ı şunları
belirterek eleştirir: "Ne yazık ki Lacan çok hızlı bir şekilde
öz-bilinçlilik ile öz-saydamlığı özdeşleştirir, Alman İdealizmi'ndeki
öz-bilinçlilik nosyonunun en önemli şartı insanın kendisine çok zor
ulaştığı/hatta ulaşamadığıdır. Bu olumlu bir ontolojik şarttır."
Žižek'in metafiziği, önemli bir noktaya kadar anti-metafiziktir, çünkü
'her şey'i kuramsallaştırmanın saçma olduğuna inanmaktadır, çünkü daima
kuramsallaştırılamayan bir şeyler kalacaktır. Bu Lacan'cı terimlerle
'sembolik' ve 'gerçek' arasındaki ilişkinin terimleri ile açıklanabilir.
Žižek'e göre, bir insanı çeşitli yollarla gözlemleyebiliriz ancak bu
yollar eş zamanlı varolmaz. Mesela, bir insanı ya kendi iradesi olan
etik bir varlık olarak ya da güdülere dayanan biyolojik bir yaratık
olarak görebiliriz ama ikisi birden değil. Bunlar 'gerçeğin' 'sembolik'
tercümeleri, tanım ile tam olarak anlaşılamayacak 'her şey olmayan'ı
anlamak için dili kullanma yollarıdır. Žižek'e göre, ne var ki 'gerçek'
sizin ona nasıl bakmaya karar verdiğinize bağlı olmayan farklı yollarda
analaşılan bir şey değildir (etik bir varlık olarak insan biyolojik bir
varlık olarak insana karşı mücadele verir); 'gerçek' bunun yerine daha
üstün bir noktadan başka bir noktaya hareket etmektir - The Parallax
View'da belirtildiği gibi. Kendisinin sıklıkla eleştirdiği postmodern
kuramcıların tersine, Žižek, kendi iç öznelliklerine işaret eden
ölçülemez diskurlar boyunca doğrudan bir ontolojik kesinin bulunduğunu
iddia ederek görecelik konusunu açıklamaktan kendini kurtarır. Bu
'gerçeğin' çeşitli 'sembolik' tercümeleri olmasına rağmen, hepsi
göreceli olarak "doğru" değildir. 'Gerçek', çelişkilerin birbiri içinden
geçmesi işleminde ortaya çıkar; veya gerçek "minik bir farktır",
indirgemeci materyalizmin sonsuz kararları ile yaşanan deneyim
arasındaki fark.
Bilinçdışı, bir dil gibi yapılandığı için ("comme une langue"), bu
kendisini iki durumda tutkuya doğru yönlendirecektir: Birincisi,
Lacan'ın XI.ci Seminer'inde tutkunun "hedefi" olarak adlandırılan tutku
nesneleri ve bilinçdışı, veya tutkunun "amacı" olarak adlandırılan kendi
içinde tutkunun mekanizması ve Lacan'ın kendisi tutkunun işleyişinde
bunu daha önemli bir durum olarak düşünmüştü.
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf
"Felsefeye Giriş" ve 3. Sınıf "Çağdaş Felsefe Tarihi" Dersi Ders Notları
(Ömer YILDIRIM)
|