Felsefe hakkında her şey…

Metafizik ve Ontoloji İlişkisi

13.11.2019
9.085
Metafizik ve Ontoloji İlişkisi

Metafizik ve ontoloji ilişkisi şu temelde ele alınacaktır: Metafizik ve ontoloji aynı alanı ifade eden iki farklı terimdir. Metafizik terimini ilk kullanan düşünür aynı zamanda Aristoteles’in öğrencisi olan Rodoslu Andronikos’tur. Andronikos, MÖ 70’li yıllarda Aristoteles’in yazdıklarını düzenlerken onun, doğayı konu alan yazılarını “Fizik” adı altında; varlığın ilk nedenleri ve ilkeleri ile ilgili yazdıklarını da “Metafizik” (Fizikten sonra gelen) adlı kitapta toplamıştır.

Bu anlamda metafizik, doğa ötesi sorunlarla ilgili ussal (akılsal) açıklamalardır. Varlığın var olup olmadığı, tanrı, ruh, öteki dünya, ölümsüzlük gibi felsefenin ilk ve son sorunlarıyla uğraşır. Metafizik var olan asıl varlığı, görünenin arkasındaki asıl varlığı, ilk nedenleri ve ilk ilkeleri araştıran bir alandır. Bu konular üzerinde düşünen Aristoteles’e göre; tanrı her şeyin ilk nedeni ve ilk hareket ettiricisidir. Canlıyı cansızdan ayıran temel unsur ruhtur. Bireysel ruh ölümlü, insanlığa ait ruh ise ölümsüzdür. Evrendeki oluşun amacı tanrıya ulaşmaktır.

Ontoloji terimini ilk kullanan düşünür de Christian Wolff’tur. Varlık bilimi anlamına gelen ontoloji, genel olarak varlıkla, varlığın kanıtlanmasıyla ilgilenen metafiziğin dalıdır. Varlığı var olmak bakımından ele alan, varlığın temel özelliklerini konu alan, somut varlığı araştırmak yerine, varlığı soyut bir biçimde araştıran, varlığın var olmak bakımından ne olduğunu araştıran felsefe dalıdır.

Varlık, felsefede metafiziğin ve ontolojinin ilgi alanına girer. Ontoloji, felsefede varlığı araştıran metafiziğin yerini sonradan almıştır. “Ontoloji” terimi çoğu zaman “metafizik” terimiyle eş anlamlı olarak kullanılır. Metafiziğin kapsama alanı ontolojiye oranla daha geniştir.

Metafizik, duyusal alanın dışında kalan, gerçekliğin ardındaki ilkeleri ele alan disiplindir.

Metafizik, duyusal alanın dışında kalan, gerçekliğin ardındaki ilkeleri ele alan disiplindir.

METAFİZİK – ONTOLOJİ İLİŞKİSİ

18. yüzyıla gelindiğinde Kant, metafiziğe özellikle tanrı, ruh, evren gibi deney alanını aşan konularla ilgili ağır eleştiriler getirmiştir. Ona göre bu nesneler hakkında anlama yetisinin kavramlarına dayanarak yargıda bulunulamaz. Çünkü anlama yetisinin kavramları ancak deneyle geçerli bilgiler verebilir. Metafizik kavramlar deneylenemez dolayısıyla metafizik olgusal da değildir. Bu nedenlerle metafizik bize doğru bilgiler veremez. Kant bu görüşleriyle metafiziğe olumsuz anlamlar yüklemiştir.

19. yüzyılda metafizik yeniden felsefe sahnesine çıkmıştır. Bu yüzyılda G. Fichte (Fihte, 1762-1814), W. Schelling (fieling, 1775-1854), F. Hegel gibi filozoflar metafizik felsefe sistemleri kurmuşlardır.

20. yüzyılda ise N. Hartman (1882-1950) “Yeni Ontoloji” adlı bir varlık felsefesi ortaya koymuştur. Bu görüşüyle Hartmann, klasik metafiziği sona erdirmeye çalışmıştır. Ontolojiyi deneysel temellere dayandırmaya ve bilimsel bilgilerle bağdaştırmaya çalışmıştır. Yeni ontoloji anlayışına göre, varlık ve var olan en son şeylerdir onların arkasında başka bir şey aramamak gerekir. Görüngülerden hareket ederek incelemeleri varlık fenomeni üzerinde yapmak gerekir.

Alman felsefesi, metafizik ve ontoloji alanında felsefeye büyük katkı sunmuştur.

Alman felsefesi, metafizik ve ontoloji alanında felsefeye büyük katkı sunmuştur.

Aristoteles, metafiziğinde Yunan felsefesinin bir ana-sorununu görünüşlerin-fenomenlerin-değişken çokluğu arkasında birliği olan,kalan bir varlık olmalıdır problemini, sözü geçen sorgulayıcı düşüncesiyle ele almış ve onu gelişme kavramıyla çözmüştür.

Kendisine en yakın dönemde Demokritos ile Platon gerçek varlık kavramını belirlemeye çalışmışlardı: Demokritos’a göre gerçek varlık atomlar ve bunların hareketidir; Platon’a göre ise, fenomenlerin nedeni olarak idealardır. Ama Platon, idealar ile fenomenleri birbirinden kesin sınırla ayırmıştı. Aristoteles için ise gerçek varlık, fenomenlerin içinde gelişen özdür (ousia, essentia). Bu anlayış ile Aristoteles, artık fenomenlerden ayrı, ikinci üstün bir dünya kabul etmez; nesnelerin kavram halinde bilinen varlığı fenomenlerin dışında ayrı bir gerçek değildir, fenomenlerin içinde kendini gerçekleştiren öz dür; öz (ousia), hep olmuş olan varlıktır; öz,kendi biçimlenmelerinin biricik dayanağıdır, ancak bu biçimlenmelerinde gerçek bir şeydir, bütün fenomenler de öz ün gerçekleşmeleridir.

İşte Aristoteles, Herakleitos ile Elea metafiziği arasındaki karşılığı, bu gelişme kavramıyla aşmıştır. Aristoteles, Yunan felsefesinin bir ana-sorununu bir bakımdan çözmüş oluyordu. Varlık burada, kendisinden oluş açıklanabilecek gibi düşünülmüştür. Miletlilerin hylozoisminden ta Demokritos ve Platon’a kadarki Yunan felsefesinin bütün öğeleri Aristoteles’in bu öğretisinde bir araya toplanmışlardır. Kavramda bilinen varlık genel özdür; bu öz, görünüşlerinde form yüzünden kendi olanağını gerçekleştirir, bu gerçekleşme olayı da harekettir (kinesis). Buna göre varlık, oluşta meydana gelmiş olan şeydir; olmuş olandır.

Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 3. Sınıf “Çağdaş Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...