Felsefe hakkında her şey…

Levinas: Zaman ve Başka

04.11.2019
1.816

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1947-48 yıllarında yayımlanan Zaman ve Başka ve Varoluştan Varolana 1935’te Kaçış Üzerine’de ortaya koyulan “aşkınlık” sorusuna Levinas’a özgü bir fenomenolojiyle yanıt arayan eserlerdir. Kaçış Üzerine, varlığın dayanılmaz ağırlığı ve eziciliği deneyiminin betimlenmesiyle başlar. Bu deneyim içinde ben varlıktan çıkış ihtiyacı hisseder.

Levinas hazzın bir kendine çıkış imkânı verip vermeyeceğini sorar. Haz yaşantısı kendine geri dönmeyle sonuçlandığı için ben hazda varlıktan çıkmanın imkânsızlığını deneyimler. Varlıktan kaçmanın veya çıkmanın imkânsızlığı ben’in kendine çakılı olma deneyiminde somutlaşır. Benlik çoktan ben ile kendi arasındaki bir ikiliği barındırmaktadır; varlığı n dayanılmaz ağırlığı altında ezilen ben kendinden çıkmak ister ama bir çıkış yolu bulamaz.

1947-48 yılları arasında Levinas aşkınlık sorunsalını şöyle belirginleştirir: Varlıktan çıkmak, varlığın tümden kaybı veya ölmek değil, bir ayağını varlıkta tutarak başka’ya doğru gitmek ve bir daha kendine geri dönmemektir. Bu dönemde Levinas Batı felsefesinin “başka”ya karşı alerjik, tekçi bir düşünce olduğu saptamasını yapmıştır. O hâlde aşkınlığın imkânı her neyse, Batı felsefesini çoğulculuğa açan bir imkân olarak görülecektir. Hatta Levinas bu eserinde, varlığın Bir olduğunu öne süren Parmenides’le kopuşu gerçekleştirdiğini ilân eder. Levinas, Parmenides üzerine çok az şey söylediği için bu önermenin nasıl anlaşılması gerektiği hakkında bir yorum yapmak zordur. Ben’in kendinden çıkması ve başkaya gitmesi, ben’in kendisini kaybedip başkada eridiği mistik bir deneyimi tarif etmez, ben’in hem kendisi hem de başkası olduğu bir durum, önce tekçiliği ortadan kaldıracak, sonra da bizi ikicilik yoluyla çoğulculuğa taşıyacaktır.

Levinas Zaman ve Başka’da ben’in fenomenolojik kökenini anonim varoluşa (il y a) geri dönerek anlatır. Bir özneye ait olmayan, anlamlı bir dünya ortaya çıkarmayan süreçlerden (örneğin uykusuzluk tecrübesi) bir ben’in kendi varoluşunu üstlenerek ortaya çıkması olayına Levinas “hipostaz” adını verir. Ancak hipostaz yoluyla meydana gelmiş bir ben’in varlığından “dünyada olma”nın terimleriyle söz edilebilir. Levinas böyle bir ben’in ihtiyaçlarını karşılamak için verdiği mücadeleyi, maddeselliğini, özgürlüğünü, ölümle ilişkisini ele alarak bir özne tasviri yapar. Bu çözümleme Heidegger’in Varlık ve Zaman’da yaptığı Dasein analitiğiyle bir tartışma niteliğindedir. Levinas, bu betimlemenin devamında ölümü radikal bir başkalıkla ilişki olarak ele alır. Ölüm benim imkânım olmayan imkânlarla ilişki kurduğum bir zamanı açar veya mümkün kılar. Levinas eros yoluyla edinilen çocukla babalığın kurduğu ilişkiyi bu radikal başkalıkla ilişki yapısının somutlaşması olarak yorumlar. Ben bir anlamda oğlumdur, o hem bir bendir hem de bir başkası. Ben veludiyet yoluyla varlıktan veya kendimden çıkarak bir daha da kendime geri dönmemek suretiyle kendimden başka olurum. Levinas böylece Batı metafiziğinin başkayı aynıya indirgeyen hareketinin dışında bir aşkınlık imkanı bularak Parmenidesçi tekçilikten çoğulculuğa açıldığını ilân eder. Bu onun Heideggerci varlık düşüncesinin ikliminden çıkma girişiminin ilk adımıdır.

Levinas’ın felsefesinde benlik öncelikle “özdeşlik” (identité) anlamını taşımaz. Elbette ben kendisini özdeşleşme suretiyle bir özdeşlik (aynılık) veya kimliğe ait kılarak sabitleştirebilir. Ancak özdeşleşme hareketine girebiliyor olmamız bile ben ile kendi arasında bir fark bulunduğunu ortaya koyar.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...