Karl Raimund
Popper'in Bilim Felsefesi Nedir?
"Yanlışlanabilirlik İlkesi", Popper'in bilim kuramının temelidir.
Onun bilimsel yöntem görüşü, "bütün sistemleri zorlu bir sınamadan geçirerek,
sonunda nispeten elverişli" sistemi seçmek amacıyla, her kuramı yanlışlamaya tabi tutmaya dayanır;
çünkü Popper'e göre, tümevarım
ilkesinin geçersizliği nedeniyle, kuramlar hiçbir zaman deneysel olarak
doğrulanamaz; ama yanlışlanabilir.
O halde, bir teorinin bilimsel
olabilmesi için yanlışlanabilir olması gereklidir. Popper, Einstein'ın
görecelik kuramı, Marx'ın tarih anlayışı, Freud'un psikanaliz kuramı ve Alfred Adler'in bireysel psikoloji kuramlarına ilgi duydu. Özellikle
Einstein'ın kuramının ileri sürdüğü bir yaklaşım (güneşin yakınından
geçen ışık ışınları, güneşin yerçekimi alanının etkisine girerek
eğilmeye uğrarlar) 1919'da güneş tutulmasının olması sırasında
doğrulanması Popper'i etkiledi. Popper'i etkileyen kuramın öndeyişinin
doğru çıkması değildi. Ön-deyinin doğru çıkmaması halinde, yanlışlanmış
olacak olan kuram derhal reddedilecekti.
Önemli olan kuramın yanlışlanmaya açık biçimde formüle edilmesiydi. Popper, diğer kuramların
(Marx, Freud, Adler) sahiplerinin hangi koşullarda kuramlarından
vazgeçeceklerini belirtmediklerine dikkat çekti. Doğrulayıcıları çok
olan fakat yanlışlayıcıları belirsiz olan bu kuramlar ona göre bilimsel
olmayan kuramlardı. Popper, hangi kuram olursa olsun belli koşullarda
deneysel destek bulmanın kolay olduğunu; bilimselliğin ampirik destek
sağlamada değil, kuramın hangi koşullar altında yanlış olduğunu
belirlemeyi esas aldı. Eğer bir kuram yanlışlanabilir ise,
bilimseldir. En iyi kuram "zamana bağlı olarak yanlışlanabilir,
çürütülebilir olan kuramdır" demiştir Karl Popper.
Bilimsel Bilginin Gelişimi
Popper'e göre: "Epistemolojinin her zaman olagelen ve hala da
olmaya devam eden merkezi problemi, bilginin gelişimi problemidir. Ve
bilginin gelişimi en iyi bilimsel bilginin gelişimi araştırılarak
çalışılabilir." (Popper, 1965:15)
Popper'de bilginin gelişimini açıklayan bir örnek Magee'nin Karl
Popper'in "Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı" adlı
eserinden bulunabilir.
"Diyelim ki, çocuğumuza okulda öğretildiği gibi, suyun 100 santigrad
derecesinde kaynadığının bilimsel bir yasa olduğuna inanmakla işe
başlıyoruz. Doğrulayıcı durumlar ne denli çok olursa olsun, bunu
kanıtlamaya yetmez; ama geçerli olmadığı durumları arayarak, bunu
sınayabiliriz. (…) Hayal gücümüzü yeterince işletirsek, çok geçmeden,
suyun kapalı kaplarda 100 santigrad derecesinde kaynamadığını
keşfederiz. Böylelikle bilimsel bir yasa sandığımız şeyin öyle olmadığı
anlaşılır. Şimdi, bu noktada yanlış yola sapabilir, baştaki önermemizi,
deneyci içeriğini şöylece daraltarak kurtarmaya çalışabiliriz. Bundan
sonra, üçüncü önermemizi yalanlama yolunda sistemli bir girişime
başlayabiliriz. Ve bu böylece sürüp gider." (Magee, 1993:22)
Elbette örneğimiz bu biçimde devam etmemeli; çünkü önceki bölümde
görüldüğü gibi bilim daha fazla içerik peşindedir, daha az değil. O
zaman yanlışlama durumunda ilkinin handikabını açıklayabilen başka bir
kuram geliştirmeliyiz. Örneğin; kendimize sorulmalıdır. Bu böyle devam
eder: "Bilgimizi artırır ve daha iyi bir kuram arayışımızı yeniden
başlatır." (Magee, 1993:23)
Buna bir örnek de Popper'den verirsek, şu söylenebilir: "Kepler ve
Galileo'nin kuramları Newton'un mantıksal olarak daha güçlü ve daha iyi
sınanabilir kuramı tarafından birleştirildi ve geçildi, ve benzer bir
şekilde, Fresnel'inki ve Faraday'ınki de Maxwell'inki tarafından
geçildi. Newton'unki ve Maxwell'inki de (…) Enstein'ınki tarafından
geçildi. Herbir durumda ilerleme daha bilgiverici ve dolayısıyla az
olası kuramlara doğru oldu. (Popper, 1963b:220).
Burada önemli olan bir nokta, kuramı değişikliğe uğratırken ad hoc [1]
değişikliğe başvurmamaktır. Yani bu değişiklikler de ayrıca sınanabilir
olmalıdırlar.
"Bazı gerçekten sınanabilir kuramlar, sınanıp yanlış oldukları
anlaşıldıktan sonra da hayranları tarafından -örneğin bir ad hoc
yardımcı sayıltı devreye sokularak, ya da bütün kuram çürütmeden
kaçırılacak biçimde gene ad hoc olarak yeniden yorumlanmak suretiyle
savunulmağa devam edebilir. (…) Böyle bir kurtarma işlemini daha sonra
‘uzlaşmacı çarpıtma' ya da ‘uzlaşmacı hile' adı altında betimledim."
(Popper, 1996a:170)
Dipnotlar
[1] Bir örnek bunu açılayabilir: "Bu gerçekten de on
yedinci yüzyılın başlarında Galileo ile Aristotelesçi bir hasmı arasında
vuku bulan bir karşılaşmaya dayanan bir örnektir. Yeni icad edilen
teleskobu vasıtasıyla ayı dikkatle gözlemlediğinden Galileo, ayın
pürüzsüz bir küre değil, dağlar ve kraterlerle dolu bir küre olduğunu
söyleyebilmişti. (…) Fakat gözlemler, Aristotelesçilerin temel bir
nosyonunu tehdit ediyordu. Galileo’nin rakibi, teorisini, apaçık
yanlışlama karşısında savundu ki bu bariz ad hoc'du. O, ayın yüzeyinde,
ay küresi tam pürüzsüz küre olacak şekilde kraterleri dolduran ve
dağları kaplayan görülemez bir madde olduğunu ileri sürdü" (Chalmers,
1990: 102)
|