Felsefe hakkında her şey…

Herakleitos’un Bilgi Eleştirisi

05.11.2019
2.901

Herakleitos, şairlerin yanı sıra filozofları da evrensel hakikatlerin bilgisinden mahrum oldukları gerekçesiyle eleştirmiştir. Kendisinden önceki en önemli ve etkili düşünürlerden biri olan Pythagoras’a yalancıların başı diye saldırır. Ksenophanes’i ise “çok şey görmekle bilge olunmaz” sözleriyle eleştirir. Herakleitos’a göre bilgi toplamak değil, anlayarak bilgi elde etmek önemlidir.

Herakleitos’un Pythagoras ve Ksenophanes’e yönelik bu eleştirileri onun bilgi anlayışına ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Ksenophanes ile birlikte Yunan dünyasına doğa felsefesinin yanı sıra bilgi felsefesi de girmiş ve bir bilgi eleştirisi geleneği başlamıştır. Böylece önceleri sadece doğanın araştırılmasına yönelen Yunan doğa felsefesi, Ksenophanes ile birlikte bilgiyi de problem edinmeye başlamış, bilgide ölçüt ve değer problemi gündeme gelmiştir.

Herakleitos işte bu bilgi eleştirisi geleneğine uygun biçimde kendisinden önceki Yunan doğa filozofları olan Pythagoras ve Ksenophanes’in bilgi anlayışlarını eleştirmek yoluna gitmiştir. Herakleitos, kendisinden önceki bazı düşünürlerin önemsedikleri çok bilgi edinme çabalarını, yani polymathos durumunu eleştirmektedir. Ksenophanes’in biriktirme ya da yığma esasına dayanan bilgi anlayışının yerine aktif bir bilme anlayışını öne çıkarmıştır. Herakleitos’a göre çok bilmek, yani polymathos yerine derinlemesine bilmek anlamına gelen botnes durumu önemsenmelidir.

Çünkü ona göre filozof olmak, diğer bir deyişle bilge olmak için anlamak, çoğaltmak, üretmek, bir anlamda yapıyı yoğurmak gerekir. Çünkü ona göre bilgi aktif bir süreçtir ve bilgelik de aktif bir bilme ediminden doğar. Herakleitos’taki bu bilgisel eleştiri yönü son derece önemlidir çünkü anlamanın aktif bir öğrenme olduğu kabulüne dayanır. Herakleitos bu durumu 40. fragmanda şu sözlerle ifade etmektedir: “Çok şey bilmek insanı akıllı yapmaz. Eğer böyle olsaydı Hesiodos ile diğer hocalarımız ve Ksenophanes ile Hekataios bilge olurlardı.” 129. fragmanda dile getirilen düşünceler de bu değerlendirmelerle koşutluk arz etmektedir: “Menasortus’un oğlu Pitagoras insanlar içinde en fazla araştırma yapan kişidir, (burada takdir ediyor) ama o da bütün bilgeliğini başkalarının kitaplarından aldığıyla yapmıştır. En kötü sanat bilgiyi yığmaktır.”

Herakleitos’a göre bilginin elde edilmesinde üç yol vardır; a. Başkasından öğrenmek, b. Kişisel deneyimlerle edinmek, c. İnsanın kendisini araştırması, bilgiyi kendi içinden devşirmesi.

Herakleitos bu fragmanda Pythagoras’ın araştırmacı kişiliğini kabul etmiş, doğunun bilgeliklerini okuduğunu açıkça söylemiş ama onu bunları anlamamış olması nedeniyle eleştirmiştir. Bütün bu bilgilerden yola çıkıldığında, Herakleitos’a göre insanların büyük çoğunluğunun bilgilerini üç yolla elde ettikleri anlaşılmaktadır:

– Bilginin edinilmesinde başvurulan birinci yol, bilgiyi başkalarından öğrenerek elde etmektir. Herakleitos bu bilgilerin her zaman yanlış olmayabileceklerini ama daima sorgulanmaları, eleştirel şekilde ele alınmaları gerektiğini söyler.

– Bilginin elde edilmesinde başvurulan ikinci yol, bilgiyi kişisel tecrübeler ve deneyler sonucu elde etmektir. İnsanların bu tür bilgilerden yararlanabilmeleri için önce tecrübe etmeyi, yani görmeyi ve duymayı bilmeleri gerekir. Oysa çoğu insan bunun nasıl olacağını bilmemektedir. Herakleitos, görüleni ve duyulanı bilgide tercih ettiğini ama insanların görmesini ve duymasını bilmediklerini söyler (Burada Ksenophanes’i kast ettiği anlaşılmaktadır). Çünkü Herakleitos’un gözünde doğa bir kitaptır ve uygun şekilde kaleme alınmış sözlerle okunur. Doğa, insanlarla konuşmaktadır ama ona kulak vermek gerekir. İnsanların çoğu duymasını ve görmesini bilmedikleri için bu büyük kitaptan yararlanmayı da başaramamaktadırlar. Herakleitos “ruhları barbar olanlar doğanın dilini anlamazlar” diyerek doğaya ilişkin hakikatlerin bilgisinin aynı zamanda bir yönüyle dilsel olduğunu ifade etmektedir. Burada geçen barbar ifadesi herhangi bir dili bilmeyen insanlar anlamında kullanılır. Bir başka yerde ise şöyle denir; “ruhları barbar olan insanlar için gözler ve kulaklar kötü tanıktır.”

Bizler doğayı ve varlığı gözlerimiz ve kulaklarımızla anlamaya çalışırız. Gerek doğa gerek toplum gerekse tek tek insanlar bizimle bir şekilde konuşmaktadırlar ve bu dili bilmeyen insanlar doğanın ve insanın hakikatini asla anlayamazlar. Bu yüzden doğanın bilgisine hazırlanmak için insanın doğanın diline ruhunu hazırlaması gerekir. Bütün bunlardan yola çıkılarak düşünüldüğünde tek başına deneyin, görmenin ve işitmenin insanı bilge yapmayacağı anlaşılmaktadır. Önemli olan görme ve işitme sonucu elde edilen verileri değerlendirecek bir kavrayışa sahip olmaktadır. Herakleitos’a göre asıl sorun görmek değil, görmesini bilmektir ve insanların büyük çoğunluğu görme ve işitme duyularından yararlanmasını bilmemektedir.

– Bilginin elde edilmesinde başvurulan üçüncü yol ise insanın kendi kendisini araştırması, bilgiyi kendi içinden devşirmesidir. Herakleitos, 101. fragmanda “kendimi keşfettim” demektedir. Ona göre kendilerinden uzak bir ayrılık içinde olan kişiler aynı zamanda varlıkla ayrılmış kişilerdir. Bu yüzden her insan her şeyden önce kendi kendisini keşfetmekle yükümlüdür.

Herakleitos’un bilgi bahsine ayrılmış fragmanlarından bir diğerinde (35. fragman) bilgeliği seven yiğitlerin gerçekten çok araştırmacı olmaları gerektiği dile getirilir. Ona göre altın arayanlar çok toprak kazarlar ama pek az altın bulurlar. Herakleitos’a insan neyi aradığını bilmezse aradığı şeyle karşılaştığında onun aradığı şey olduğunu dahi bilemeyecektir. İnsanın elinde bir harita olması, bu haritayı araştırmaları boyunca yeni bilgiler ışığında daima düzeltmesi ve böylece hedefe ulaşması gerekir. Yukarıdaki fragmanda dile getirilen toprak sözcüğüyle Herakleitos insanın yıllarca içine dolmuş olduğu bilgileri ifade eder. Toprak, yıllarca sizin altınlarınızı saklamış durmuş demektedir Herakleitos. Bu toprak anneden, babadan, otoriteden gelen sorgulanmaksızın alınmış bilgilerdir. Bunlar zamanla insanın kendi özlüğünden uzaklaşmasına, kendi içindeki hakikati, cevheri, altını yitirmesine yol açmıştır. Bu yüzden bilgelik peşindeki insanın bir diğer önemli görevi de içinde birikmiş bu toprağı bolca kazmak, otoritenin getirdiği bilgilerden sıyrılarak harikate erişmektir.

Demek ki Herakleitos’ta bilginin başlangıç noktası topraktır. Herakleitos’a göre herkeste akıl bulunmaktadır ve bu aklı ortaya çıkarmak gerekmektedir. Bu süreç insanı n kendisini bilmesinin de sınırını belirleyecektir. Herakleitos araştırma sürecini şu şekilde özetler; 1. İnsan önce içinde birikmiş olan toprağı, yani geleneksel bilgileri ele almalıdır. 2. Sonra bu bilgilerden bir şekilde kurtulmalıdır. 3. Sonra bunlara tekrar dönmelidir. 4. Son noktada ise bunların ne olduğunu tanımalıdır. Demek ki son kertede Herakleitos, insana, öğrendiğini sandığı şeyleri her daim sorgulamasını, bunların araştırmacısı olmasını salık vermektedir.

İnsanın doğanın gizlerine yönelik araştırmasını iki uçlu olarak gerçekleştirmelidir; biri kendi ruhunu araştırması, ikincisi ise kâinatın ya da doğanın araştırılmasıdır.

Bilgi bahsinde dile getirilen bütün bu düşünceler bir bütün olarak ele alındığında Herakleitos’un evrende gizli bir yasa bulunduğuna inandığı, bu gizli yasanın insana açılmayı beklediği, kendisini geleneksel önyargılardan kurtaran ve bunların sıkı bir araştırmacısı olan insanların bu gizlerin incelenmesine kendisini hazır hâle getirmiş olacağı inancına sahip olduğu söylenebilir. İnsan doğanın gizlerine yönelik bu araştırmayı iki uçlu olarak ilerletecektir. Bunlardan ilki kendi ruhunu araştırmak, ikincisi ise doğanın ya da kâinatın araştırılmasıdır. Bunlardan biri içe dönük, diğeri ise dışa dönük araştırmadır.

Herakleitos’un Bilgi Anlayışının Genel Özellikleri

Herakleitos, insanları, bilgisel durumları bakımından ikiye ayırır; anlamayı bilenler ve anlamayı bilmeyenler. Anlamayı bilenler araştırıcı kişilerdir. Diğerleri ise sağır gibidirler. İşitseler bile anlamazlar.

Ona göre insanların büyük çoğunluğu evrendeki ilahi yasayı görememektedir. Bunun temel sebeplerinden biri de bedensel hazları fazla önemsemeleridir. Bu tür insanlar üç gruba ayrılır. Birinci gruptakiler her lafa ağzı açık bakan budalalar; ikinci gruptakiler tanımadıklarına havlayan köpekler, yani her yeniliğe itiraz edenler; üçüncü gruptakiler ise Yunan dünyasının başlıca şairleri ve filozoflarıdır.

Herakleitos’a göre gelenek ve duyular insanın bilgi edinmesinde birer kaynaktırlar ama insan her ikisini de ciddi şekilde eleştirmelidir. Pasif biçimde bilgi biriktirip çok bilir olmak bir işe yaramaz. İnsan gelenekten ve duyulardan edindiği bilgileri aktif biçimde sorgulayıp anlamlandırarak bilgeliğe erişebilir.

Bilgeliğin temel amacı da evrende hüküm süren logos yasasını anlamak ve ona göre yaşamaktır. Bu yasa duyusal ya da geleneksel bilgi kaynaklarıyla edinilebilecek bir bilgi değildir. Ancak insanın kendi aklını aktif biçimde bilgi sürecine katmasıyla elde edilebilir. Bu yüzden de insan bu arayışta aynı zamanda kendi ruhuna da yönelmelidir.

Böylece bilgi, başlıca üç kaynaktan edinilir; otoriteler, duyular ve insanın kendi aklı ve anlama süreçleri. Bunlardan ilk ikisi ancak üçüncüsü tarafından dikkatle eleştirilip anlamlandırılırsa bir değer ifade eder. Böylece insan bilgeliği, yani evren yasasına ilişkin hakikat bilgisini kendi aktif bilgilenme süreçleriyle kurar.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...