Felsefe hakkında her şey…

Thomas Aquinas (Aquinalı Thomas)’ın Ahlak Felsefesi ve Toplum Anlayışı

02.11.2019
4.776

Thomas Aquinas’ın ahlak ve toplum anlayışı Aristoteles’in felsefesi ile Hıristiyanlığın akılcı kavranışının bir karışımıdır.

Hıristiyanların ahlaki buyrukları ile Aristotelesçiliğ in teleolojik yöntemi harmanlanmış ve ortaya devasa bir sistem çıkmıştır. İnsan, Thomas Aquinas’a göre bizzat kendi gelişimi için çabalamakta ve bu bağ- lamda Tanrı’dan pay almaya ve onun benzerliğinde büyümeye çalışmaktadır. Zira ona göre, kendi yetkinliğine yönelen her şey ilahi modele doğru yol almaktadır. Bu yüzden, insanın ahlak yapısı aslında onun Tanrı’nın imgesinde nasıl olgunlaştığının da bir anlatımıdır (Aspell, 1999: 194).

Bu büyük sistem içinde bazı kavram ve kavrayışların önemli noktalarda yer aldığını söyleyebiliriz. Herşeyden önce ahlak, bütün diğer filozoflarda da olduğu gibi, insan eylemiyle ilgilidir. Elbette, insanın bütün eylemleri ahlaki sınırlar içinde değerlendirilmeyecektir. Burada fizik veya biyolojik eylemlerden ziyade, akla uygun iradenin neden olduğu eylemler söz konusu edilmektedir.

Thomas Aquinas, büyük yapıtı Summa Theologiae’ın 90. sorusunda yasa kelimesinin Latince karşılığı olan “Lex” (Leks okunur) kelimesinin “Ligare”den türetildiğini söyler. Latincedeki ligare kelimesinin Türkçedeki karşılığı bağlamaktır. Buradaki bağ, bir kimseyle eylemi arasındaki ilişki temelinde anlaşılmaktadır. Eylemin ölçüsü veya kuralı, öyleyse, insani eylemin ilk ilkesi olan akıldır. Başka türlü söyleyecek olursak akıl, iradeyi harekete geçiren güçtür. Zira her ne zaman bir şey arzu edilse, akıl bu amaca erişmek için gerekli olanı buyurmaktadır. Dolayısıyla iradeye bağlı herhangi bir iş için aklın rehberliğine gereksinim duyulmaktadır.

Thomas Aquinas, bu durumu daha iyi anlatmak için, aynı zamanda bir Roma yasası olan bir deyişi bizlere hatırlatır: “Hükümdarın iradesi yasanın gücüne sahiptir.” Hükümdarın başında olduğu toplumun huzuru ve refahı için yasanın bu gücünün düzgün bir şekilde işlemesi ve bunun için de yasanın ortak iyiye yönelik bir işlevinin olması gerekir. Burada birey ile toplum arasındaki ilgiyi kurmaya çalışan Aquinas’a göre, kısım bütüne, yetkin olmayan da yetkin olana doğru bir aşama kaydeder. Buna paralel olarak bireysel olan elbette toplumun bir kısmını oluşturur. Dolayısıyla yasanın, özellikle toplumun mutluluğu ve refahı için olması zorunludur. Yasa, toplumun bütünü ile ilgili bir sorun olduğundan, Thomas Aquinas’a göre, herhangi bir kişi yasa yapamaz. Yasa yapma işi ya tüm bir toplumun işidir veya toplumdaki herkesten sorumlu olan birinin. Bununla birlikte, tek bir yasa değil, pek çok yasa türünden söz etmek mümkündür.

Thomas Aquinas’a göre akıl ahlaki zorunluluğun köküdür. İrade doğal bir biçimde iyi olana doğru yönelir ve pratik akıl bizim iyiye yönelmemizi, kötüden de kaçınmamızı buyurur. Bu şekilde ortaya çıkan ve adına doğal yasa denilen yasa, akıl sahibi olan her bir varlığı üç doğal eğilim çerçevesinde yönlendirir: 1. hayatı nı korumak ve sağlığını muhafaza etmek; 2. çoğalmak ve karısı ve ailesine göz kulak olmak; 3. hakikati gözetmek suretiyle akılsal hayatını geliştirmek ve sosyal erdem içinde büyümek. Bu üçüncü madde, insanın mutlaka bir toplum içinde yaşaması gerektiğini belirginleştirmektedir (Aspell, 1999: 198; Maurer, 1982: 188). Burada, üzerinde en fazla durulması gereken konu, akıl sahibi varlıktan Aquinas’ı n anladığı canlının erkek olduğudur. Platon da, bilindiği gibi, benzer bir düşünceye sahipti.

Bütün insanlarda ortak olarak bulunan bir tür yasa vardır. Bu yasanın insanları n tümünde olmasının en başta gelen işareti, insanların tümünün kendi iyilikleri için eylemde bulunma yeteneğine sahip olmalarıdır. Akılsal varlıklar tarafından ezeli-ebedi yasadan pay alınarak sahip olunan bu yasaya doğal yasa denir. Bununla birlikte insan bazen tutkuları veya kötü gelenek yüzünden bu yoldan ayrılabilir ve doğal yasanın emrinden uzaklaşabilir. Bu akıldışı durumu onarmak için doğal yasanın meydana gelmesini sağlayan bir başka tür yasaya gereksinim vardır ve bu da ezeli-ebedi yasadır (Aspell, 1999: 199).

İnsanların nasıl yaşayacaklarını, neyi yapıp neyi yapmayacaklarını emreden yasa ezeli-ebedi yasadır. İnsanlardaki mutlak itaatin kaynağı olan bu yasa, bir taraftan fizik dünyadaki her şeyin yapısını belirlerken diğer taraftan akıl sahibi varlıkları n da nasıl yaşamaları gerektiğini dikte eder. Augustinus’tan ilham alan Thomas Aquinas, ezeli-ebedi yasanın her şeyin hareket ve eylemlerini yönlendiren ilahi erdemin bir benzeri olduğunu ileri sürmektedir. Nasıl ki, toplumdaki yasalar o toplumun hükümdarı tarafından uygulanıyorsa ezeli-ebedi yasa da ilahi basiret tarafından uygulanır ve ilahi iktidar tarafından da yerine getirilir (Aspell, 1999: 199).

Toplumda yer alan insanların huzur ve refah içinde amaçladıkları hedefe doğru düzgün bir hayat sürdürmeleri için gereken şey, o toplumun düzgün yasalarla idare edilmesidir. Bu idare, insani kanun yapıcının doğal yasayı belirli tekil olaylara uygulaması sonucunda ortaya çıkan insani yasa ile gerçekleşmektedir. Sözgelimi, cinayet doğal yasa tarafından yasaklanmıştır. Bununla birlikte bu yasak açık olmayan bir buyruktur; zira dolaysız bir yaptırımı bulunmamaktadır. İnsan, bu durumu, olumlu bir yasalaştırma vasıtasıyla ve yaptırımlar eklemek suretiyle açık bir şekilde tanımlamış olur. Burada mutlaka belirtilmesi gereken şey, yasa yapıcının mutlaka vicdanı rahatlatacak bir eylemde bulunması, ona göre yasa yapmasıdır. İnsani yasa, doğal yasadan sapmalar gösterirse mutlaka değiştirilmelidir. Bu durum adeta kaçınılmazdır; çünkü yasa yapıcı, bu görevini Tanrı’dan almaktadır ve doğal yasaya aykırı içerikte yasalar üretmek ve bunları yaymak hakkına sahip değildir (Aspell, 1999: 199-200; Maurer, 1982: 188).

Herkes yasalara uymakla yükümlüdür. Toplumda tek bir amaç geçerlidir ve o da ilahi iradenin kendisidir. Thomas Aquinas’a göre, belli bir amaca yönelmiş olan her şeyin içinde diğerlerini yöneten bir şey bulunur. Sözgelimi fizik evrende, bütün maddi şeyler akılsal yaratıklar tarafından yönetilir. Her bir insanda ruh bedeni yönetmektedir ve ruhun içinde kalmak suretiyle akıl tutkuları ve arzuları kontrol altında tutmaktadır. Şeyler belli bir amaca doğru yöneldiklerinde, bu yönelim sırasında iyi şeyler de ortaya çıkabilir, kötü şeyler de. Dolayısıyla bir toplumun yönetimi doğru veya yanlış yöne taşınabilir. Eğer bir eylem, kendi uygun hedefine doğru yöneltilmişse bu eylem doğru demektir. Özgür bir toplumun hedeflerini seçmedeki isabeti, köle bir toplumunkinden daha fazladır. Eğer bu özgür insanlar, bir idareci tarafından onların ortak iyiliği doğrultusunda yönlendiriliyorsa, bu idare adil ve doğru demektir. Tam tersi bir durumda adaletsiz ve yanlış bir yönetim ortaya çıkar (Thomas Aquinas, De Regimine Principum, I).

Thomas Aquinas’a göre insanlar birlikte yaşamak zorundadır; zira kendi başlarına kaldıklarında yaşamaları için gerekli olan şeyleri elde etmek bakımından yetersiz kalacaklardır. Bu da doğal yasanın insanlara yüklediği önemli bir durumdur. Toplumsal bir grup, o halde, bireysel hayattan daha yetkindir ve hayat için gerekli olanları sağlamak açısından daha vaadkârdır. Thomas Aquinas’a göre bir aile kendi içinde üreme ve beslenme gibi temel etkinlikleri gerçekleştirebilir. Bununla birlikte yetkin bir topluluk olan şehir, bir yaşam için gerekli olan her şeyi içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla, ister şehir ister devlet olsun, yetkin bir topluluğu yönetme işi kralındır. Ailede de belli türden bir yönetim sergilenmektedir; bununla birlikte aileyi yöneten kral değil; fakat ailenin babasıdır (Thomas Aquinas, De Regimine Principum, I).

Her iki türden yönetici de yönetim hakkını ilahi yöneticiden alır. Yöneticilerin asıl amacı insanların kutsanmış bir hayata yönelmelerini sağlamaktır. Thomas Aquinas’a göre bu hayat cennettedir. İşte insanları cennetteki hayata kavuşmaları için düzgün şekilde yönetme işi devlette kralın ailede de babanın işidir. Bu dünyada iyi yaşamanın amacı cennetteki bitimsiz mutluluk (beatitudo) olduğu için kral halkını cennet mutluluğuna yöneltmeli ve bunun karşıtı olan hayattan da mümkün olduğu kadar uzak tutmanın yollarını bilmelidir. Cennet saadetine giden yol İlahi Yasa sayesinde bilinmektedir ve rahipler de bunları zaten uygulamaktadır. Dolayısıyla bir kralın İlahi Yasa’nın içinde eğitilmiş olması gerekir. Böylelikle idaresi altında yaşayanlar mutluluğu tadacaktır. Kralın, Thomas Aquinas’a göre üç görevi vardır. Bunlar; 1. İdaresi altındaki toplumun iyi hayatını tesis etmek; 2. Bunu bir kere tesis ettikten sonra onu müdafaa etmek; 3. Güvenliğini sağladıktan sonra da kendi gelişmesini desteklemek.

Thomas Aquinas’a göre, bireysel insanın iyi bir hayat sürmesi için iki koşul bulunmaktadır. Birincisi ve en önemlisi erdeme uygun davranmaktır; zira erdem bir insanın iyi yaşamasını sağlamaktadır. İkincisi ise erdemli bir eylem için gerekli olan maddi ihtiyaçların sağlanmasıdır. İnsan, doğa tarafından birliği sağlanmış bir yapıdır. Bununla birlikte toplumun birliği çok daha önemlidir. Thomas Aquinas’a göre birliği sağlanmış olan toplum huzur içinde demektir. Bu huzuru yöneticinin çabaları gerçekleştirmektedir. Bir toplumun iyi bir hayat sürmesi için üç gereksinimi vardır: 1. Toplum huzur içinde birleşmelidir. 2. Bu şekilde birlik sergileyen toplum iyi eyleme doğru yönlendirilmelidir. 3. Yönetici, erdemli bir hayat sürmek için gereken her şeyin sağlandığından emin olmalıdır (Thomas Aquinas, De Regimine Principum, 15).

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...