Platon'un Toplum ve Site Düzeni Anlayışı
Yunanlılar, insanı özünde toplumsal bir varlık olarak görmekte site
işlerinden ayrı duran insanların eksik olacaklarına inanmaktaydılar (Copleston,
1995:100).
Platon da bu bakımından diğerlerinden farklı bir noktada değildi. O da insanı, toplumsal bir varlık olarak görmekte, insanın iyiliğinin, mutluluğunun ve erdemliliğinin tek başına değil, ancak site içinde siteyle birlikte sağlanabileceğine inanmaktaydı. İnsanın bireysel mutluluğu diye bir şeyden söz edilemezdi, insan ancak mutlu bir sitenin yurttaşı olmakla mutlu kılınabilirdi. Bu da hiç kuşkusuz sitenin bir bütün olarak ahlaki bir düzene kavuşturulmasıyla sağlanabilirdi. Platon’un site düzeni anlayışı, var olan tüm site düzenlerinin bozuk olduğu ve bu bozukluğun nedeninin, “iyi”, “doğru” ve “güzel” denen üç yüksek değerin bu sitelerde eksik olduğu kabulüne dayanır. Platon’un toplum ve siyaset anlayışı, bu üç değerin toplum ve site düzenine dayanak kılınması esasına dayanır ve bu özelliğiyle siyasi olmaktan çok, ahlaki bir görünüm sergiler (Soykan, 1998: 81). O hâlde ideal site düzeni, ancak yurttaşların ruhlarının ahlaki yüksekliğe erişmeleriyle sağlanabilecektir. Bu yüzden Platon, yönlü bir çabayla bireyin ve toplumun düzenini birlikte sağlamaya girişmiştir. Platon’a göre her toplum ve site düzeni, insanın, ihtiyaçlarını tek başına karşılayamaması nedeniyle ortaya çıkan iş bölümü gereksiniminden doğar. Devlet’te, toplum ve site düzeninin ortaya çıkışı anlatılırken önce insanın yiyecek, barınma ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayacak olan kişilerden söz edilir. Böylece kimileri çiftçi, kimileri dokumacı olur ve toplumdaki ilk mesleki yapılanmalar oluşur. Bunların mesleklerini icra etmek için ihtiyaç duydukları aletleri dülger, çilingir gibi zanaatkârlar yapacak, başka şehirlerden öte beri getiren ve oralara mal götüren tüccarlar, denizciler, satıcılar, ikincil ihtiyaçların karşılanması için sanatçılar, çalgıcılar, berberler, hizmetçiler ortaya çıkacak ve böylece zanaatkâr sınıf oluşmuş olacaktır (Devlet, 369d-373d). Site kalabalıklaşıp toprakları yetmez olunca komşularınınkini ele geçirmek isteyecek, bu yüzden her site kendisini savunmak için belli sayıda asker beslemek zorunda kalacaktır ve böylece asker sınıf doğmuş olacaktır (Devlet, 373d-374e). Bu iki sınıf dışında, bir de sitenin idare ve düzeninden sorumlu olan yönetici sınıf bulunacaktır (Devlet, 412b-d). Böylece toplumu ve siteyi meydana getiren üç toplumsal sınıf ortaya çıkmış olur. Erdemli, doğru ve adil bir site, bu üç sınıfın doğru biçimde konumlanmasıyla sağlanabilecektir. Ruhta ve evrende olduğu gibi, sitede de her parçanın kendine has, tek ve doğal bir konumu vardır. Parçalar, doğal yapılarına uygun konumlandıklarında düzen sağlanmış olur. Bu da siteyi erdemli, doğru ve adil kılar. Bu parçalar, kendi doğal konumlarında bulunmakla aynı zamanda diğer parçalarla da yaşamsal bir uyum sağlamış olurlar. Platon, bu düşünceyi daha açık kılmak için, ideal siteyi, bir insan vücuduna benzetmektedir. Site düzenini meydana getiren farklı toplumsal sınıflar, tıpkı bir bedenin farklı organları gibi birbirlerinin çıkarlarına hizmet etmek zorundadırlar. Çünkü birindeki arıza diğerlerini de etkileyecektir (Devlet, 462b). Nasıl ki bir bedenin herhangi bir parçasının sağlıksızlığı bütün bedeni sağlıksız kılıyorsa toplumda ya da sitede de tek bir toplumsal sınıfın mutluluğundan söz edilemez. Site hep birlikte gelişip düzene kavuşmalıdır. Ancak bu sayede, her sosyal sınıf, doğanın verdiği mutluluk payını alabilir (Devlet, 421c). Platon, erdemi, doğruluğu ve adaleti de yine bu bağlamda ele almaktadır. Adalet ve doğruluk, parçalardan oluşan bir yapının her parçasının doğal görevini yapmasıdır. Örneğin, yönetici sınıf olan filozofların doğalarında yönetmek vardır. Bu yüzden, yönetimin filozofa verilmediği bir sitenin adil olmasından söz edilemez. Örneğin, koruyucuların ağır talimler yapması, dışarıdan bakan birine sıkıntılı görünebilir ama asker sınıfın doğası bu talimleri gerektirdiği için, bu sınıfın mutlu olması, bu talimleri yapmasına bağlıdır (Devlet, 420b-d). O hâlde, Platon’a göre erdem, sadece insan ruhunun parçalarının olmaları gerektiği yerde olmalarından ibaret değildir. Bir insanın erdemli olması, aynı zamanda, site düzeni içinde doğru biçimde konumlanmış olmasına bağlıdır. Platon, insanı hiçbir zaman sitedeki konumundan, sitede görmekte olduğu meslekten yalıtarak tek başına ele almamıştır. Platoncu site düzeni, her şeyden önce sıkı bir mesleki iş bölümüdür ve insan asla sitede gördüğü işten bağımsız biçimde değerlendirilmez. Böyle olunca insanın doğru, adil ya da erdemli olması, doğasına uygun meslekle uğraşıp uğraşmadığına bağlı hâle gelir. Platon’un öngördüğü ideal site düzeninin temel unsurları olan sosyal sınıflar, işte bu esas doğrultusunda düzenlenmişlerdir. Platon’a göre erdemli olmak için sadece ruhun düzenlenmiş olması değil, insanın site içinde doğru işi yapıyor olması da gerekir. Böylece Platoncu site sıkı bir mesleki iş bölümü düzenidir. Yunan dünyasının geleneksel yasa yapıcıları, siteyi daima soy ya da servet esasına göre düzenlemişlerdi. Oysa Platon, soy ya da servet yerine ilk kez insan doğasının doğal yetenek ve eğilimlerini ön plana çıkarmıştır. Platon’un devlet düzeni anlayışı, bu özelliğiyle bir tür aristokrasi görünümü sergiler ve siyasi hakların dağılımında mutlak eşitliği kabul etmez. İnsanlar arasında, doğaları gereği bir eşitsizlik vardır (Devlet, 370b) ve herkes doğası gereği farklı işlere eğilimlidir. İyi yönetilen bir toplumda, her insanın sadece bir işi vardır (Devlet, 406c). Çünkü her insan, doğası gereği sadece bir işi iyi görebilir ve site ancak her sınıfın, kendine has o biricik işi görmesiyle mutlu olabilir (441d; 433b). Bu katı iş bölümü anlayışı, Yunan sitesi için yenilikçi bir düşünceydi. Gerçi Sofistler, insanın kabiliyetlerine uygun işlerle uğraşmalarını savunmaktaydılar ama onların öngördüğü düzende insanın tek bir işle uğraşması gibi bir düşünceye ya da toplumsal sınıflar arasında geçişlilik içermeyen katı bir iş bölümü anlayışına rastlanmaz. Ayrıca Lütfen Bakınız:
Platon'a göre insan hiçbir zaman tek başına olamaz, sürekli öteki
insanlarla birlikte yaşar, onda; "insan siyasal bir hayvandır"
düşüncesi, ana düşüncesidir. Platon'a göre bireyin devlete karşı oranı,
aynı bir yaprağın ağacına, bir organın bedene olan oranı gibidir.
Yaprağı ağacından koparırsak bu yaprak kurumaya, bedenden koparılan bir
el ölmeye mahkumdur. Aynı şekilde bireyi içinde yaşadığı toplumdan
ayırırsak, bu bireyi kendi kaynaklarından yoksun bırakmış oluruz. Ayrıca
devlet denilen kuruluş, büyük çaptaki bir insan gibidir. Sosyal bütün ne
durumdaysa, bunun içinde yaşayan birey de aynı durumdadır. Bunun içindir
ki insanın kendisi ile ilgili bilgisi aynı zamanda, içinde yaşadığı
devletin bir bilgisidir. O halde insanı anlamak için, bu insanın ait
olduğu devlete bakmak gerekir, insanı tanımaya yarayan tek yol budur.
İnsanlar bir devletin sınırları içinde yaşadıkları için, birtakım
sorumluluklar taşır. Zaten insanın varlığının nedeni de budur. Bunun
içindir ki Platon, Sokratesçilerin Sokrates ile ilgili düşüncelerini
reddeder. Ona göre, Sokrat yalnızca yaşama becerisinde ustalık
göstermekle kalmamış, toplumsallaşmayı temel alan bir ahlâk idealinin de
ilk örneği olmuştur. Buna. Platon ile öteki iki Sokratesçi arasındaki
ikinci bir farklılığı da Aristippos ve Antisthenes'e göre dışımızdaki
evren ile ilgili bir bilgi edinmemiz olanaksızdır. Platon ise dış evrene
ilgi duyar. Bu evrende, yıldızlar evreni onun dikkatini çeker. Platon
gökyüzündeki nesnelerin hareketlerinde öncesiz ve sonrasız bir düzenin
ifadesini bulmak ister. Doğa, parlayan yıldızların öncesiz ve sonrasız
olan düzenli hareketleri ile gözlerimizin önüne güzellik ve yüceliğin ne
olduğu konusunda mükemmel bir tablo sergiler. Bu yıldızlar evreni
iyiliğin ve güzelliğin evrenidir. Platon iyi ve güzel ile düzenli ve
yasalı olanı anlar. Ona göre insan toplumlarının da iyi ve güzel
olabilme-si için, doğanın yıldızlar evreni ile bize gösterdiği öncesiz
ve sonrasız bir düzene sahip olan modelini gözlemlemek gerektir. |