Felsefe hakkında her şey…

İbn-i Rüşd Duyu Algısı ve İç İdrak Süresi

05.11.2019
1.449
İbn-i Rüşd Duyu Algısı ve İç İdrak Süresi

İbn Rüşd, hem kuvve hem de fiil halinde bulunmaları sebebiyle nefsin “edilgin” güçleri olarak değerlendirdiği “duyular”a etki ederek onların fiil alanına geçmesini sağlayanın, kendileri fiilen var olan “duyulur nesneler” olduğunu söyler. Bununla beraber sözgelimi kuvve halindeki görme gücünü etkileyerek onun harekete geçmesini ve işlevini yerine getirmesini sağlayan nesnedeki rengin dış dünyadaki sûreti ile onun ortak duyuda beliren sûreti iki ayrı sûrettir. Bu ise duyu gücünün algıladığı sûretin, dış dünyadakine oranla soyut bir nitelik kazandığı anlamına gelir. (İbn Rüşd, 1958: 20-25; 1980b: 194, 202)

Bir nesnenin dış dünyadaki durumuna uygun bir sûretinin zihinde oluşması, farklı duyu güçleri tarafından algılanan niteliklerinin “ortak duyu” tarafından bir araya getirilmesiyle geçekleşir. Beş duyunun işlevini yerine getirebilmesi de özne ile nesnenin uygun konum ve şartlarda bir arada bulunmalarına bağlıdır. Bu ise duyu algısı aşamasında henüz daha maddeden bağımsız imge ve kavramdan değil, sadece bir “izdüşüm”den söz edilebileceği anlamına gelmektedir. Bu izdüşümün (sûret) ait olduğu nesneden bağımsız bir “imaj” haline gelmesini hayal gücü (mütehayyile) gerçekleştirir. Bu aşamada artık özne-nesne birlikteliği olmadığı halde onun bir sûreti hayal gücünde bulunmaktadır. Hayal gücü, çeşitli imajları farklı şekillerde birleştirerek sözgelimi aslan başlı ve kanatlı bir at (pegasus) gibi dış dünyada örneği bulunmayan imajlar da oluşturabilir. (İbn Rüşd, 1980b: 193)

Duyu algısına bağlı olarak hayal gücünde teşekkül eden imajların (hayâlî sûret) kavram haline gelebilmesi için bunların yeni bir idrâk sürecinden geçmeleri gerektiğini söyleyen İbn Rüşd, bu sürecin biri “saklama” diğeri “hatırlama” olmak üzere iki işlevi bulunan “hâfıza gücü” (kuvvetü’l-hıfz) tarafından yürütüldüğü kanaatindedir. Hayal gücünün oluşturduğu imajları önce alıp saklayan (hıfz) hâfıza gücü daha sonra bunları iradeli veya iradesiz olarak yeniden algılayabilir. Bu yeniden algılama (istircâ‘) işleminin iradesiz gerçekleşmesi “hatırlama” (zikr), iradeli olarak yapılması ise “düşünme”dir (tezekkür): Hafıza gücü hatırlama işlevi dolayı- sıyla “zâkire”, düşünme yetisi dolayısıyla da “müfekkire” adını alır. fiu var ki düşünme yalnızca insana özgü bir yetenek olduğu halde, hatırlama, hayal gücüne sahip olan hayvanlarda da bulunur.

Hatırlamanın kesintili bir ezberleme, ezberlemenin ise kesintisiz bir hatırlama olduğ unu belirten İbn Rüşd, hafıza gücünün bu işlevini yerine getirirken, hayal gücüyle bağlantı içinde çalıştığı ve yalnızca tikel kavramları (el-ma‘kûlatü’l-cüz‘iyye) algı- layabildiği görüşündedir. Hatırlamanın gerçekleşmesi için (a) imaj, (b) imajın kavramı yani “imge”, (c) imgenin hatırlanması ve (d) hatırlanan imgenin daha önce duyu tarafından algılanan bir şeyin kavramı olduğunun bilinmesi gerekir. Bu sayılan unsurlardan imajı hayal gücü, imajın kavramını yani imgeyi önce ondan soyutlayan (temyîz, tecrîd), sonra da hatırlama esnasında onunla tekrar birleştiren (terkîb) ise “tasarlama gücü”dür (el-kuvvetü’l-musavvire): Aynı zamanda doğruluk veya yanlışlı k (îcâb ve selb) ihtimali taşıyan bir “yargı”da bulunma (hüküm verme) işlemi olan “hatırlanan kavramın daha önce algılanan bir nesneye ait olduğunun bilinmesi” ise “akıl” tarafından gerçekleştirilir (İbn Rüşd, 1950, 79; 1980, 208-211).

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...