Tarihsel Özdekçilik Nedir?
Toplumsal gelişmenin özdeksel temele dayandığını tanıtlayan öğreti…
Tarihsel özdekçilik öğretisi, tarihi eytişimsel yöntemle inceleyerek,
toplumsal gelişmenin nesnel ve özdeksel temele dayandığını meydana
çıkarmış ve tanıtlamıştır.
Tarihsel özdekçiliğe gelene kadar tarih, metafizik ve bireyci açılardan
ruhsal bir temele dayandırılarak açıklanmaya çalışılıyordu. Bu açılara
göre tarih, ya tanrı işi, ya tanrısal-doğasal bir planın gerçekleşmesi,
ya evrensel ruhun güdümü, ya da üstün insanların düşüncelerinin
ürünüdür. Bu deyimlerin tümü, nesnel ya da öznel bir ruhçuluğu
dilegetirmekteydiler. Onlara göre toplumsal gelişmenin nedeni tek sözle
ruhsal bir etkiydi. Buysa pratikle doğrulanamayan bir varsayımdı.
Metafizik görüş açık ve kesin bir ruhçuluğa, bireyci görüş gizli ve
dolaylı bir ruhçuluğa dayanıyordu.
Metafiziğe göre savaşları tanrı yaptırıyordu, bu düzeyde insanların
kaderlerine boyun eğmekten başka yapacakları hiç bir şey yoktu.
Bireyciliğe göre savaşları birey (üstün kişi ya da üstün düşünce)
yaptırıyordu.. bu durumda da insan topluluklarının kaderlerine boyun
eğmekten başka yapacakları bir şey yoktu.
Metafizik ve bireyci öğretiler tarihsel olayların kendiliklerini
inceleyemezlerdi, çünkü onlara göre ‘kendilikler bilinemez’di. Kendilik
‘ruh’tur ve ruh yapı olarak bilinemez bir şeydir.
(İşte özdekçi görüş bu noktada ağırlığını koymakta ve tarihi ruhçuluktan
ve bireycilikten arındırarak çözümlemektedir. Özdekçi görüşe göre
kendilik denilen şey bir özdektir, özdeksel bir nedendir ve özdek ve
özdeksel nedenler yapı olarak bilinebilir bir şeydir. N.) tarihsel
özdekçiliğe göre tarihsel olayların, eşdeyişle toplumsal gelişmenin
nedeni özdeksel bir nedendir; tarihi tanrı ya da üstün insan değil,
insanlar (toplum) yapar. İnsanların düşüncelerin altında sınıf
(çıkarları ve N.) çatışmaları yatmaktadır. ‘’insanlar yaşayacak durumda
olmalıdır ki tarih yapabilsinler’’. (tarihe yön veren olayların nedeni
bu yaşama çabası ve çıkar N.) yaşayacak durumda olmak demek; yemek,
içmek, giyinmek, barınmak için ekonomik eylemde bulunmak demektir.
Düşünceleri meydana getiren bu ekonomik eylemlerdir (yaşam koşulları,
ihtiyaçlar ve çıkarlardır N.). çiftçi çiftçice düşündüğünden çiftçi
olmuş değildir, çiftçi olduğu için çiftçi gibi düşünmektedir (genetik ve
çevresel koşullar onu çiftçi yapmıştır N.). Ama bu tarihsel zorunluluk,
hiçbir zaman bireyin etkinliğini engelleyemez (bu zorunluluk ve
engellere, bunun bilincine varırsa karşı koyabilir, değiştirebilir N.)
çiftçi çiftçi gibi düşünmek zorundadır ama çiftçi gibi düşünerek içinde
yaşadığı ortam ve koşulları etkiler ve değiştirir. Eğer böyle olmasaydı,
diyalektik düşüncenin vardığı sonuç da, metafizik ve bireyci
düşüncelerin vardıkları sonuçlar gibi, kör bir kadercilikten başka bir
şey olmazdı (ve tarih ve gelişme olmazdı, bu kör bir kader değildir ki
tarih ve gelişme olmaktadır N). tarihsel özdekçiliğin açıklanmasında
genellikle yanlış anlaşılan bu nokta çok önemlidir. Diyalektik anlayış,
bu karşılıklı etki anlayışıdır. Doğasal ve toplumsal bütün fenomenler
hem etkilenir hem de etkiler. Doğasal gelişmenin belli bir evresinde
insan ve bilinç oluşmuştur. Artık bilinçli insan da doğasal diyalektiğe
katılmış ve kendi tarihini (ve genetik evrimini N.) bizzat kendisi
yapmaya başlamış bulunmaktadır. Bilinçli insan kendisini değiştiren ve
oluşturan koşulları, karşı etkisiyle değiştirmekte ve oluşturmaktadır.
Toplumsal biçimler üretim ilişkilerine bağlıdır ama bir yandan da o
üretim ilişkilerini etkilemekte ve değiştirmektedir. Üretim ilişkileri
altyapıdır; üstyapıyı meydana getiren siyasal,, dinsel, kültürel bütün
değerler altyapıca belirlenir. Ama üstyapı da, altyapıyı belirler ve
değiştirir. Bu oluşma neden-sonuç zincirinde sıralanan mekanik bir
oluşma değil, karşılıklı etkiyi kapsayan diyalektik bir oluşmadır.
İnsanların tarihi de aynı diyalektik oluşun içindedir ve karşılıklı
etkilerin çatışmasıyla gelişmektedir.
Tarihte büyük adamların(üstün bireylerin) ortaya çıkışı da bu tarihsel
gerekirciliğin (tarihsel determinizm) zorunluluğudur. Onları meydana
çıkaran, onlara karşı duyulan toplumsal gereksinmedir. (genetik
mutasyonları ve evrimleşmeyi sağlayan da gereksinimlerdir N) tarihte ne
zaman bir lider gerekmişse o lider hemen bulunmuştur. Her sınıf kendi
liderini kendi toplumsal yapısından çıkarmış ve kendi yapısına uygun bir
biçimde belirlemiştir. Büyük adamın ya da liderin rolü, kendi toplumunun
koşullarının gerektirdiği doğrultuda belirmiştir. Tarihin gözlenmesi ve
incelenmesi bu savı doğrulamakta ve yasalaştırmaktadır. Kişi, toplumsal
koşulların gerektirdiği zaman ve gerektirdiği biçimde Sezarlaşır ve
Sezar gibi düşünmeye başlar ve Sezarca etkiler. Metafiziğin ilerisürdüğü
gibi Sezarca düşünce gökten inmiş ya da kendi kendine oluşmuş değildir,
Sezarca düşünce, Sezarlığı gerektiren koşulların ürünüdür. (Atatürk’ü
ortaya çıkaran ve sosyalist bir devrim değil de kapitalist burjuva
demokratik devrimi yaptıran da o günkü milliyetçilik evresi ve toplumun
o günkü düzeyi ve koşullarıdır. Ama tarihe ve kaderine yön vermek ve
değiştirmek nasıl insanlarca mümkünse, kör bir kader değilse, büyük
liderlerin kendi büyüklüklerinin ve ideolojilerinin de büyük adam olmada
ve tarihe yön vermede payları vardır, böyle olmadığını düşünmek kör
kadercilik olur, Lenin’e sosyalist devrimi yaptıran en büyük neden de
budur, yani kendi büyüklüğüdür. O günkü tolumda ve o günkü toplum
koşullarında Lenin olmasaydı, büyük olasılıkla sosyalist devrim değil,
burjuva devrim olurdu. N.)
Tarihsel özdekçilik sosyal evrimin genel yasarlının bilimidir. Tarih,
özdekçi diyalektik incelemeyle bilimselleşmiş ve kader olmaktan
kurtularak tüm toplumsal yaşamda geçerli yasalara kavuşmuştur. Bu
yasalar şunlardır:
Toplumun temeli (altyapı), üretim biçimidir (üretim biçimi, insanların
yaşamak için gereksedikleri. Bütün şeyleri elde etme biçimidir).
İnsanların çeşitli değer ölçülerini kapsayan üstyapı, bu temelce
(altyapıyla) belirlenir (insan, bu temel belirleyişle belli bir kültüre,
ideolojiye, psikolojiye varır).
Belli bir doğrultudaki toplumsal gelişme, üretim ilişkilerinin üretim
güçlerine uygunluğu süresince mümkündür, üretim ilişkileri, üretim
güçlerine köstek olmaya başladıkları zaman değişme zorunludur. Üretim
biçimi, insanlar arasındaki üretim ilişkileriyle üretim güçlerinin
(üretim güçleri; insan, toprak, hammaddeler, makine, alet, edinilmiş
bilgi ve teknoloji vb.) birbirlerine olan karşılıklı etkileriyle
belirlenir.
Toplumsal yasalar, insan bilincinden bağımsız bir tarihsel
zorunluluktur, ancak insan etkisinden bağımsız, geceden sonra gündüzün
oluşu gibi insan dışı bir zorunluluk değil, insan eyleminin meydana
getirdiği bir olgudur. Pek açıktır ki insan olmasa toplum ve toplumsal
olaylar olmaz, toplumsal olaylar olmayınca toplumsal yasa belirmezdi.
Tarihsel özdekçilik öğretisi, eytişimsel özdekçilik öğretisiyle sımsıkı
bağımlıdır ve birbirinden ayrılmaz. Toplumsal olayların gerçek
nedenlerini açıklamak ve ideolojik olayları bu nedenlerle bağımlı
kılmakla yeni ve açık bir dünya görüşü getirmiştir. Doğa ve toplum
bütünlüğü bu dünya görüşünün başlıca niteliğidir. Toplumun da, doğa
gibi, kendine özgü nesnel yasalarla geliştiği ve bu yasaların da, doğa
yasaları gibi, zorunlu bulunduğu, tarihsel özdekçilikle meydana
konmuştur. Bu yasaların işleyişinde nesnel etmenle öznel etmenin kopmaz
bağımlılığı gün ışığına çıkmıştır ki bu ancak diyalektik bir anlayışla
kavranabilirdi.
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf
"Felsefeye Giriş" ve 3. Sınıf "Çağdaş
Felsefe Tarihi" Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); "Felsefe Sözlüğü"
Orhan Hançerlioğlu
|