Felsefe hakkında her şey…

İslam Felsefesinde İnanç Akıl İlişkisi

28.11.2019
12.270
İslam Felsefesinde İnanç Akıl İlişkisi

İslam felsefesi inanç-akıl ilişkisinde insanın akıl yoluyla da inanabildiği ifade edilir. İnancın bilgisi, aklın bilgisiyle çelişkiye düşmez.

İnançla akıl ilişkisinin tartışılmasında İslam kelamcıları ile filozofları arasında aşırı uçluluk görülmez. İslam’a göre akıl-iman ilişkisinde iman, bilgi temelli olmalıdır. İslam’a göre din salt inanç meselesi değil, aynı zamanda akıl işidir de. İslam’da iman esasları, kendini akılla temellendirir.

Akılla iman birbirine alternatif değildir. Aklı olmayanın imanı olmaz ifadesi, İslam’daki akla verilen önemi göstermektedir. Allah’ın insana en büyük hediyesi akıldır ve vahiy de akla destek olması için gönderilmiştir.

Kur’an’daki pek çok gerçek, vahiy olmadan da akılla bilinebilecekken vahiy, tamamlayıcı olarak, yaptırım gücü olmayan akla destek vermek için gönderilmiştir. Aklın doğruları ile vahyin doğruları birleşince, akıl yaptırım gücü kazanacaktır. Kur’an gibi akıl da Allah’ın ayetidir. Tabiat, evren ve insan da Allah’ın ayetidir. Bunları bilmek de akılla mümkündür.

İslam vahyi inancın akla dayandırılmasını telkin etmektedir. Yani Allah, vahyinde öyle dediği için değil, aklın da aynı sonuca ulaştığı için inanılmasını istemektedir.

İslam inancında akıl ile çelişen hiçbir alan olmadığına inanılır. Burada akıl ile çelişmek başkadır; bir konunun, aklın bilme alanına girmesi başkadır. Mesela insanın, ölümden sonra da devam edecek olan bir ruhunun bulunduğuna inanmak akıl ile çelişmez, aklın kesin hükümlerine aykırı değildir; ama akıl, yapısı gereği bunu tek başına bilemez, idrak edemez. Bir mümin ruha inandığı zaman aklı ile ters düşmez, onun yeterli olamadığı bir alanda başka bir kaynaktan bilgi edinmiş ve buna inanmış olur.

İslam dininin insanlara sunduğu, teklif ettiği konuları, “iman, ibadet, ahlak ve dünya hayatını bu üç esasa uygun, onlarla ahenkli bir şekilde sürdürebilmek için gerekli görülen hayat kuralları ve tavsiyeler” olarak dört alanda görmek mümkündür.

İslam bu alanların hiçbirinde aklı (bu bilimi de demektir) dışlamamış, aklın kesin hükmüne aykırı bir yol tutmamıştır. Hemen işaret etmem gerekir ki burada akıl derken, bütün akıl sahiplerinin üzerinde birleştikleri “aklın kesin hükümlerini ve ilkelerini” kastediyorum. İslam, aklın özdeşlik, çelişmezlik gibi bu ilkelerine aykırı hiçbir bilgi, inanç ve teklif getirmemiştir.

İslam inancını anlatan kitaplarda bilginin kaynağı “havâss-i selîme, haber-i sâdık ve akıl” olarak belirlenmiştir; yani sağlam duyu organları, sahih vahiy bilgisi ve akıl. Yine İslam düşüncesinde kural haline gelmiş olan bir ifade vardır:

“Sahih (kaynağına; yani Allah’a ve peygambere ait olduğu kesin bulunan) vahiy ile apaçık ve kesin akıl hükümleri arasında çelişme olmaz. Eğer böyle bir görüntü varsa önce araştırma yapılır; nakil (vahiy ile gelen bilgi) sahih, aklın bilgi ve hükmü de açık ve kesin ise vahiy (âyet ve hadis) tevil edilir; yani yorumlanır, ilâhî maksadın ilk bakışta ve sözün sözlük manasından anlaşılan olmadığına, ortada mecazi, temsili bir anlatımın bulunduğuna hükmedilir.”

İbadetler akıl ve bilimin alanına girmez; bunlar mümkinler alanına girer, akla ve bilime aykırı olmaz, ama akıl ve bilim, öz ve şekil olarak ibadet hakkında “doğru, yanlış; iyi, kötü” diye hükümde bulunamaz.

Allah kendine nasıl ibadet edilmesi gerektiğini yalnızca kendisi bilir, bunu vahiy ile bildirir, inananlar da bildirileni yaparak kulluğu gerçekleştirirler. Ahlak doğru ile değil, iyi ve kötü ile ilgili olan alandır; burada da bilim değil, din ve felsefe söz söyler; farklı ahlak anlayışlarının akla ve bilime aykırı olduğunu söylemek çok tartışma götürür.

İslam kelamcıları, meseleye teolojiden çok felsefi yönden bakar. İslam filozofları da teolojiyi dışarıda bırakmaz. İslam kelamcıları, Kur’an-ı Kerim’i delil göstererek akıl ile inancı uzlaşı içinde görür. Hakikatin akıl ile bilinebileceğini belirtmişlerdir.

Kelamcılar, aklı genel olarak nazari (teorik) ve amelî (pratik) olarak ikiye ayırır. Nazari akıl, insanın davranışlarda var olmayan bilgileri anlamasını ve kavramasını sağlar. Amelî akıl ise insan bir şeye yönelik davranışta bulunurken onun yapılıp yapılmamasına karar verir.

Akıl her ne kadar önemli olsa da İslam kelamcıları, akıl bilgisinin naklî (vahiy) bilginin önüne geçemeyeceği görüşünde birleşir. Çünkü aklın bir sınırı olduğu görüşündedirler. Bu bağlamda öne çıkan İslam kelamcıları Mutezile ve Mâturidi ekollerindendir. Ayrıca Eş’ari geleneğinden gelen İmam Gazâlî’nin görüşleri de önemlidir. İslam felsefesi filozofları, kelamcılar gibi inançla aklı uzlaştırma çabasındadır. Bunun için öne çıkan filozoflardan Künhî, Fârâbî ve İbn Rüşd’ün görüşleri önemlidir.

El Kindî, vahiy bilgilerinin akılla şekillenen felsefi bilgilerle aynı amaçta olduğunu belirtir. İki bilgi de hakikatin bilgisine ulaştırır. Gerçeğin bilgisini felsefenin verebileceğini ileri sürer. Dolayısıyla akılla inanca ulaşmak mümkündür.

Fârâbî, din ve felsefenin konu ve amaçlarının aynı olduğu görüşündedir. Felsefe ve dinin çeliştiğini söyleyen birinin öncelikle dini anlamadığını belirtir.

Konuya bu açıdan yaklaşan birinin dine körü körüne bağlandığını ve bunun doğru bir davranış olmadığını belirten Fârâbî, inanç ve akla dayalı bilgilerin amacının insanın en yüksek mutluluğuna hizmet etmek olduğunu ileri sürer.

O, aklın pratik ve teorik her türlü bilgiyi kavrayabileceğini belirtir ve aklın doğru şekilde işletildiğinde hakikati vereceğini söyler. Aklın kanıtlama kabiliyeti olduğunu ve inanca ait bilgileri kanıtlayabileceğini ifade eder.

İbn Rüşd’e göre Kur’an-ı Kerim, açık olarak var olan her şeyi akıl yoluyla değerlendirmeye insanları davet etmektedir. Dolayısıyla felsefenin dinle çatışmadığı aksine uzlaşı içinde olduğu görüşündedir.

Hakikate götüren yollardan biri olan akılla bilgiyi ortaya koyan birinin kişisel durumlarına bakılmaması gerektiğini, önemli olanın bilginin akılsal olup olmadığının ortaya konması gerektiğini belirtir. İbn Rüşd açısından akılla doğru bilgiye ulaşılır ve akılsal olan inançsal olandır.

İlgili Konular

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı, MEB Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...