Archytas
Kimdir?
(M.Ö. 430 - 348)
Pisagorcuların en önemli başarılarının, evreni matematiksel düşüncelerle
açıklama çabası olduğunu biliyoruz. Ancak,Pisagorcular matematiği sonunda bir sayılar
sezgiciliği (mistiği) haline getirdi.
Onlara göre nesneler arasındaki tüm oranlan sayılarla göstermek
olasılığı vardır ve de bu gereklidir. Pisagorcular sayılar evreninin
gerçek evrenin örneği olabileceğine inanırlar. Bu gerçek örneği
incelemekle, onun bir görüntüsü olan doğayı da kavramış oluruz. Bu
anlayış, kuşkusuz abartılıdır. Ancak ilk düşünmelerde bu tür abartılara
her zaman rastlanır.
Gerçekte doğru ve yararlı olan bu düşünüş, hemen abartılarak her alana
uygulanmak istenmiştir. Pisagorcuların bir başka özelliği de
ikicilikleridir (düalizm). Onlar evrende biri ötekine zıt iki öğenin
geçerli olduğunu benimser. Bu öğelerden biri "sınırsız" alandır.
Ötekisi ise bu sınırsız alanda bir "sınır" çizendir. Sınırsız olan
uzaydır. Bu uzayda aralık yoktur, bitişiktir. Sınırlı olan, bu uzay
içine konmuş olan noktalardır. İşte bu görüşten hareket eden
Pisagorcular Demokrit'inkinin tam karşıtı bir evren görüşüne ulaşırlar.
Demokrit'in boş bir uzay varsaydığını biliyoruz. Oysa Pisagorcular uzayı
madde ile aynileştirirler. Başka bir deyişle, uzayın aynı cinsten olan
sıvı bir madde olduğuna ve sıvı içinde dönüşüm yapan hareketlerde
bulunduğuna inanırlar. Demokrit ise boş uzayda atomları hareket ettirir.
Pisagorcular ile Demokrit arasındaki bu karşıtlığın yeni zaman
felsefesinde yeniden güncelleştiğine tanık oluyoruz.
XVII. ve XVIII. yüzyıldaki iki karşıt fizik anlayışından biri,
Demokrit'ten hareket eder, öteki ise daha çok Archytas'tan (Descartes
fiziği).
Archytas ve yandaşları Demokrit'in, özellikle dokunma duyumunu temel
alışını eleştirir. Gerçekten Demokrit'e göre bize nesnenin gerçek
yapısını tanıtan dokunma duyumuzdur. Öteki duyumlar bize nesnenin
yalnızca görünüşlerini tanıtırlar.
Oysa Pisagorculara göre dokunma duyumuz da bizi, öteki duyularımız gibi,
yanıltır. Söz gelişi dışardaki şeyler gözümüzde renk etkisi oluşturur.
Bir şeye dokununca da elimizde sertlik etkisi oluşur. Bunun içindir ki
dokunma duyumuz, görme duyumuzdan kesinkes farksızdır. Şayet nesne
gerçek yapısı yönünden renkten uzak-ara yoksun ise, aynı zamanda
sertlikten de yoksundur. Nesnenin yapısına dönük gerçek niteliği; uzayda
yer tutması, yer kaplamasıdır.
Sonraki Pisagorcularla ilgili olarak özellikle Eflâtun'un "Timaios"
diyalogundan bilgi ediniyoruz. Bu Pisagorcuların gerçek başarısı
astronomi alanındadır. Onların astronomisi, temelde, modern astronomiye,
yani Kopernik'in astronomisine çok yaklaşır. Pisagorcular, her şeyden
önce, dünyayı evrenin sabit merkezi olmaktan çıkaran, onu kendisi de
hareket eden bir yıldız olarak anlayan ilk astronomlardır.
Pisagorcular evrenin merkezinde bir ateşin bulunduğunu ve dünyanın da bu
merkezdeki ateş çevresinde döndüğünü kabul ederler. Bu merkezî ateş
çevresinde dünyadan başka güneş ve beş gezegen de dönmektedir. Oysa
İlkçağın ve özellikle de Aristo'nun bunun tam karşıtı bir görüşü
benimsediğini biliyoruz.
Aristo'ya göre evrenin merkezinde dünya vardır. Güneş ve öteki yıldızlar
dünyanın çevresinde hareket ederler. Pisagorculara göre, dünyanın bir
yüzü sürekli olarak merkezdeki ateşe dönüktür. Bunun içindir ki biz
merkezdeki ateşi göremeyiz ve dünyanın bu ateş çevresindeki hareketi
sırasında güneş ile yıldızların sanki dünya çevresinde döndüğünü
sanırız.
Oysa bu, dünyanın hareketinden oluşan, tamamıyla yanlış bir izlenimdir.
Bundan sonra dünyanın kendi ekseni etrafında da döndüğünü kabullenmek
için ancak bir adım daha atmak yeterli olacaktı ki, bu adım son
Pisagorcular tarafından atılmıştır. Sonunda Eflâtun'un Akademisi'nden
olan bir Pisagorcu bilgin, güneşi evrenin merkezi yapmış ve böylece
Kopernik'e tümüyle yaklaşmıştır.
Kopernik'in İlkçağın astronomi varsayımlarına yabancı olmadığını,
bunları bildiğini, kendi varsayımına öncülük edenleri ciddî bir şekilde
incelediğini biliyoruz. Gerek İlkçağda, gerek Ortaçağda, Aristo'nun
otoritesinin egemen oluşu yüzünden, Pisagorcuların astronomi alanında
vardıkları sonuçlar ilgi görmemiş, her iki çağda dünya evrenin merkezi
sayılmış ve öteki tüm yıldızların dünyanın çevresinde döndüğü görüşü
benimsenmiştir. Böylece Yunan felsefesinin ilk bölümünü, yani bu
felsefenin doğa olaylarıyla ilgili olan ilk bölümünü noktalamış
oluyoruz.
Bu ilk dönem filozofları özellikle doğa konusuyla ilgilendiler. Bunların
belirgin niteliği, doğa filozofu olmalarıdır. Şimdiye kadar sözünü
ettiğimiz filozoflar gerçekte doğa bilginleri olup, biraz da din
alanında yenileşme yanlısı düşünürlerdir. Bunların hemen hepsi, yalnızca
bir konuya ilgi duymamıştır: Bu konu insan ve insanın yaratılışı
konusudur. Yalnız
Demokrit için, tarih konusunun bir problem oluşturduğunu biliyoruz.
Demokrit bu kuşağın son örneğidir. Ancak bu ilk doğa filozofları ile
Demokrit arasında şimdi ele alacağımız bir düşünürler topluluğu vardır
ki, bunlar öncelikle insan konusu ile ilgilenmişlerdir. Bu filozoflar
topluluğunu belli bir isimle anmak gelenek olmuştur: Bunlara "Sofist"ler
denir.
Lütfen bakınız:
- Sofistler
- Demokritos
kimdir?
-
Pisagorculuk nedir?
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM'ın Kişisel Ders Notları. Atatürk
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve 2., 3., 4.
Sınıf "Felsefe Tarihi" Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık
Öğretim Felsefe Ders Kitabı, Ernst von Aster'in Ders Notları
|